Şunu bana sen açıklayabilir misin, dedi arkadaşım.
“Evime gelenlerin şöyle
bir baktıktan sonra ilk dediği, şuraya bir sundurma, buraya balkon, yana oda vs.
eklesenize oluyor. Bunun, yanında birkaç sıfırlı
örneğini yaşamışımdır. Ama daha bir allahın kulundan da şu duvara şöyle bir
resim ne iyi gider ya da ne bileyim, şu dolap kapağını da mora boyasan gibi bir
öneri gelmedi.
“Yer var, arazi bizim ama
ne demeye genişleyelim ki?! Olan yetiyor da artıyor. Ama bak çevrene, herkesin
gözü fazlasında. Üç odası olan gözünü dörde, dört olan beşe dikiyor. Ne bu
sence?”
Çok uzun zamandır
parmaklarımın arasında gümüş bir sikke çevirir gibi kafamda evirip çevirdiğim bir olgu
bu.
Sınır kavramıyla bulanık
bir ilişkimiz olduğu için mi?
Sınır aklımıza orada durmayı
değil, ihlal etmenin yollarını aramayı söylediğinden?
Dur’un dur değil, ne zaman
geçebileceğini iyi öğren anlamına geldiği bir kültürün ürünü?
Her durumda doğruların
yerini eğrilerin aldığı bir geometri işbaşında ve ev-arsa edinen bunlara sabit
bir birim değil, orasından burasından usulünce sulanıp gübrelendikçe büyüyüp
serpilecek bir bahçe olarak yaklaşıyor. Varsın bitişiğe sarksın, senin de arka
duvarından öteki taşmamış mı?
Mülk demek, bedeninin
yayılma kabiliyetinin, etrafını itiştirerek kendine yer açmanın organik
uzantısı demek.
Büyütmek var.
Budamak yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder