7 Ocak 2021 Perşembe

KÖYÜM

Bugüne, yüzeye kapılıp gitmediğim yok değil. Parçası olduğumu teslim etsem de, kalabalığın kabaran bir dalga gibi burayı şehirleştirmesine hayıflanmadığım. Sessizliği parçalayan gürültüleriyle huylanmadığım. Buranın geçmişten getirdiğim yakın, dolaysız hissini kaybetmediğim. Yok değil.

İşin içine sahiplenme, “benim!” fikri girdiği an savunma, saldırı olarak algılanana karşı (en azından zihinsel) silah kuşanma bunu izliyor. Kızgınlık. Diş bileme. Gerilim.

Sonra geçiyor. Olup bitenin farkına varıp bakışımı dışa değil, kendi içimdeki tepki üretimine çevirdikçe daha çabuk, biraz daha rahat.

Budist usta Şantideva,

“Ayağına diken batmasın diye bütün dünyayı kaplamaya kalksan kösele yetmez” demiş.

“Onun yerine kendi tabanına kösele geçirirsen ayağına hiçbir şey batmadan dünyayı adımlarsın.”

Sen değiştirebileceğin üzerinde çalış.

Bin kere söylenmiş, çeşitli açılardan, değişen ölçülerde uygulamaya baktığın şey. Bazen daha başarılı olduğun. Sonra geri adım attığın.

Ama işte metal yorgunluğu gibi. Daha yararlı, verimli, doğru olana direncin, işin ucunu bırakmazsan zayıflıyor.

Belki çıt diye kırıldığını, yel değirmenlerine mızrak sallamayı temelli bıraktığımı da görürüm bir gün.

O zamana kadar bazen yüzeyi çalkalanan, donan algılarımda açılan alanda, buza delik açıp olta sallar gibi, bu yerin orijinal hissine dönüyorum. Tatlı, doğal, avutucu.

Kalabalık ve kafandaki kalabalıkta yankılanışını bırak bir tarafa, burası senin ta içinde hep burası.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder