17 Haziran 2020 Çarşamba

SAVRULAN BİR BEDEN


Büyük turuncu şamandıraya kadar yüzdüm. Geri dönüp kıyıya baktım. Belediye kahvesinin oradaki sicim renkli tanıdık sokak köpeklerinden biri. Soğuk suya hiç duraksamadan giren bir çift. Sabah erken. Başka da kimse yok derken halk plajının iki yanı zakkumlu girişinde biri dikkatimi çekti. Durduğu yerde dört bir yana savrularak hoplayıp zıplayan bir adam. İp mi atlıyor diyecek oldum ama elindeki (görebildiğim kadarıyla bir şey tutuyordu) atlama ipiyse bu dağınık hareketlerle çoktan yere kapaklanmalıydı.

Anlamaya çalışmayı bırakarak seyretmeye koyuldum. Yeteneksiz birinin stilize Kızılderili dansını andırıyordu. Bir kolu bir yana doğru zembereğinden boşanırken diğer yandaki bacağı kızgın saca üst üste basar gibi sekiyor, gövdesi akülü tornavidanın zorlamasına dayanan bir vida benzeri değişen bir aks etrafında sarsılıyordu.

Toplamı adeta oynatıcısı sara krizine tutulmuş bir kukla.

Şaşırtıcı olan, böyle bir savruluşun ortasında sürdürdüğü dengeydi.

Neden sonra kıyıya paralel uzaklaştım. Dönüşte biraz açığımdan kolları bacaklarıyla suları köpürten biri yaklaşıyordu. Arada şiddetle alıp verdiği nefeslerin tıksırığı hatırlatan sesi yükseliyor, yüzüşüyle birlikte başındaki haki beysbol şapkasının siperini asabi bir hareketle bir öne bir arkaya çeviriyordu.

Sırtüstü, yüzüstü, suyu köpürtmediğinde kulaçları güçlü ve düzgündü. Ama çoğunlukla tımarhane yatağında bir deli gibiydi.

Beni geçti. Geri döndü, yeniden geçti. Tıksıra poflaya, köpürerek denizden çıktı, gitti.

Beden buydu. Kıyıdakiyle aynı kişi olmalı.

Aklım gün boyu ona ardı ardında bir kafa, ruh uydurmaya çalıştı.



Bir hikaye.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder