21 Haziran 2020 Pazar

KALABALIK BİR KARTPOSTAL


Denize sabah er vakit gidiyorum. İn cin, martı karga, kedi köpek, kapı önünü sulayan bir iki çalışan belki ve ben. Su ilk değişte soğuk gelse de beden hemen alışıyor, kendinden biliyor. Az tuzuna, daha uzun süren serinliğine de alıştım. Geniş bir alanı çevirdiler, jet skilerin, şişme botların altında kıyma oluverme korkusundan uzak yüzmek iyi. Deniz büyük nimet. Bakması, yanında, hele içinde olması. Bir kefeye onu koysam karşısına yığacağım ne çok şey olur. Şifa ve gıda.

Horozla martıyı (ne hoş bir bileşim) aynı anda dinleyerek sakin sakin yüzerken koya bakıyorum. Dibinden ilerlediğim güvenlik şeridinin karşısı silme tekne. Ben diyeyim 20, sen de 30. Yelkenliler, motor botlar, boy boy, biçim biçim. Yeri ama guletti, tirandildi görünmüyor. Şeridin bu yanında bir başıma, imparatorluk donanmasının kıstırdığı bir korsan kayığı gibiyim.

Arkamı dönüyorum, dağa taşa tırmanan evler, halk plajının kurtarılmış kumsalı yanında iskelelerden uzanan sıra sıra, renk renk şezlong.

İnsandan yana boş ve sessiz ama ne kalabalık!

Gözüm daralacak olduğunda, onca yıl fotografla boşuna uğraşmamışım, odak kaydırıyorum.

Hala berrak ama teknelerle artık kristal gibi olmayan pazensi Ege mavisinde balıklar. Güzelim kayalık tepeler. Okaliptusu, çamı, makisi, palmiye, begonvil ve kaktüsleriyle yeşil öbekleri.

Biraz daha derinde, beni öteden beri buralara bağlayan, zenginliği söze gelmezliğinde o his.

Kalabalık geçici.

O his baki.

Ciğer dolusu şükranla çıkıyorum.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder