Komşunun yaşlı köpeği ya önümüzde ya arkamızda,
Hidiv Kasrı parkının coşkun yeşil, nemli kuytuluğuna daldık. Ara ara irili
ufaklı pullar gibi görünen Boğaz ile şimdiden sıcak ama nasıl şifalı bir buhar
banyosu!
Bu bana tadilat haftası boyunca yeter dedim
Bahar’a. “Yok artık!” dedi.
Gerçekten yeter, dedim. Ben an biriktiririm. Algılarımı
fayrap edip hemhal olduğum anları hafızanın olumsuzluklardan, yara bere
izlerinden uzak, temiz, boş bir köşesine havale ederim. Aydınlıktır bu köşe,
erişilebilir ama çamurlu pabuçlarla dalamazsın. İçini kalabalıktan, karmaşadan
boşaltarak girmen gerekir, tıpkı bu anları yaşadığın zamanlardaki gibi yalın ve
alıcı.
O zaman olur. Kitaplıktan kitap, diskotekten
müzik seçer gibi birini seçer, önüme getirir, içine dalarım.
Grand Canyon’da bir gündoğumu.
Çölde yürüyüş.
Toprak tepeyi tırmanıp tırmanıp Aphrodisias
stadyumuyla göz göze geliş.
Bedenimi kibrit çöpü gibi alıp koyun öbür ucuna
sürükleyen Hint Okyanusu.
Sekoya ormanları, çay tarlaları, kızıl vadiler.
İnişler, çıkışlar, süzülüşler.
İzleyen ile izlenenin bir olduğu anlar.
Uzak yerlere yolculuklar bile düşük maliyetli
sayılır bende.
Yeniden yeniden hissedilerek bütün bir ömre
yeterler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder