Perde, kumaşını seçtiğim yerde tatlı bir tütün
rengi görünüyordu. Aklı başındalık ile dinamizmin hoş bir dengesi.
Getirip sabah güneşini pür neşe alan yatak
odama astığımda ışıkla birlikte karakteri 140 derece filan değişiverdi. Üretime
yeni makinelerle devam eden bir fabrikanın ilk denemelerde rengi tutturulamayan
bayrak kızılı şimdi. Neredeyse. Bordoya atlayacakken adımını ayarlayamamış da aradaki
mesafeye düşmüş gibi. Pavyon, yasa dışı kumarhane, işlik yemekhanesi vb
çağrışımlarla sallanıyor. Sabah ışığı döndüğünde kulağından tutup pencerenin
kenarına çekiyorum, o züppeleşmeden soylu tütün tonuna dönüyor.
Al, bir insana ortamını değiştir, geldiği halde
tanıyamaz ol dersin.
*
Tezgahımı Zen balkoncuğuna kurdum. Bin bir
yeşil, gölgeleri, ışık oyunları, martıların değişmeyen fonunda bu şehirden
gelip geçen kuşların çeşitlenen ötüşleri, motor sesleri.. Boğaz’dan arada
güçlenen esinti çevirdiğim kitabı uçuştururken kalkıp mandal baktım. Yıllardır
kullanılmayan öbekten cam göbeği bir tane getirip basmamla çıt diye kırılması
bir oldu. Sarılardan denedim. Mavi. Gevremiş plastik kıtır kıtır dağılıp gitti
parmaklarım arasında. İlk kırmızıya bir şey olmadı. Diğerlerine de.
Kimyasal huyu suyu her ne ise zamana terk
edilmeye bir o dayanmış.
Soyluluk, bayağılık derken belki dayanıklılığı
da hesaba katar, perdelere başka bir ışık altında bakmaya kendimi ikna
edebilirim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder