22 Temmuz 2019 Pazartesi

BEŞİKTAŞ


Şehirle hoş bir perde tutturduk. Erken davranıyor, kalabalık ile sıcak fokur fokur kaynamaya başlamadan o sokak senin, bu cadde benim, dalıp çıkıyor, kararında bir tempoyla dolanıyorum. Kaçar, yetişir gibi değil, durup baka, işitip koklaya. Zaman benim.



Sabah kendime çek Beşiktaş’a dedim. Kartallı meydancıklardan bir sağa bir sola, taze terzi çırağının teğelleri gibi sokakları sokaklara bağladım.



Bir ara kamerayı sevdiğim netsizliğe ayarladım, ışığa boğup bir de kendi hareketimi ekleyerek konturları daha da silikleştirdim. Yaz sabahına ve makamına uyan böylesiydi.



Kapalı pazarı, balıkçıları, tezgahlarını yeni yeni dolduran manavları yeniden selamladım. Bar, kafe, pastane, pub, esnaf lokantası, çul çaput, telefon-telefon, göz göz dükkan iyice cıvıldamak için öğleyi bekliyordu. Gözümü yer hizasından kaldırdığımda eski, dar cepheli evler aşağının hayhuyundan sıyrılıyordu. Gördüm onları ama başım yukarılarda dolaşacağım ayrı bir zamana bıraktım.


Sonra bir kokoreççide oturdum. Bakışımı odaksız bir alıcılıkla gelip geçenlerin akımına saldım. Hareket, renkler, biçimler uysalca birbiri içine akarken algımın da kamerayla aynı ayarda olduğunu fark edip güldüm.










Hiç yorum yok:

Yorum Gönder