Ana, baba, eş, dost, kardeş, ilişkiler onlara çizdiğimiz kalıplar içinde kalmıyor. İç-dış, koşullar, dinamikler değiştikçe
onlar da değişiyor. Yakınlık, sıcaklık, güven, besleyicilik, canlandırıcılık,
ilgi, ölgünleştiricilik.. nitelikler değişiyor.
Tanrı kelamı gibi taşa nakşolsun istediğimiz
sabitler arkasından baktıkça, “olması-olmaması gerek”lerimiz bunlara hiç
aldırmayan (çünkü yaşayan, değişen) Olan’ı örtüyor, onunla çelişiyor, çatışıyor,
onu anlaşılmaz, içinden çıkılmaz hale getiriyor. Bir kıyaslama, sıkıntı ve
ıstırap konusuna dönüştürüyor. Yetersizlik, aldatılmışlık hislerine yol
veriyor.
Yaşadıkça bakış değişiyor ve yalnızca
yaşanmakta olanı değil, bugünden bakışla geçmişi de dönüşüme uğratıyor.
Yaşadıkça vurgular değişiyor. Özellikler ve
kusurlar yer değiştiriyor.
Bir halden diğerine geçiş, dekoru değişen bir
tiyatro sahnesi gibi. Sağlam, göründüğü-sandığın gibi, kalıcı olduğu hissi vermiş elemanlar sökülüp
sırtlandıkları gibi çıkarılırken bir de bakıyorsun, hâlâ ortadaki koltukta
oturmaktasın. O, turuncusu meğer ne çok göze batmış aynı koltukta. Kalk, bırak
onu da taşısınlar, çık sahneden.
***
Çağrışım eski bir videodan.
https://www.youtube.com/watch?v=VV1XWJN3nJo
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder