Beden bir pusula. Kısa sürede gemi azıya alacak
afektif bir taşmanın ilk belirtileri onda. Göğsüm sıkışıyor, nefesim daralıyor,
nabzım yükseliyor, midem kasılıyor, boğazım düğümleniyor vb ise bunu yanıp
sönmeye başlayan bir uyarı ışığı gibi görmede, bedene kulak vermede yarar var.
Bir şeyler tetiklendi, harekete geçti.
Acaba ne?
Özdeşleşme Sistemi doğal bir hissi alıyor ve
bunun etrafında tabanı oyarak derinleştiren bir girdap yaratıyor. Bunu bir
önceki yazıda tanıştığımız dinamiklerle yapıyor.
Depresör durumu hızla bir kişilik/kimlik sorunu
haline getirerek çarpıtıyor. Ben-zaten-hep-hiçbir zaman ataklarıyla çukuru
kazmaya başlıyor. Tetikleyici ister (başlangıçta anlaşılır) bir düş kırıklığı,
kızgınlık, endişe olsun ister (hızla bir kaybetme korkusuna dönüşen) sevinç,
mutluluk. Yetmeme, yetememe, baş edememe kaygısıyla çukur derinleşiyor, ışık ve
bakış açısının genişliği azalıyor. Depresör ümmüğüne çöküyor.
Onarıcı pürtelaş ortaya atılıyor. Kontrolü geri
kazanma vaadiyle yapılacak şeyleri sıralıyor.
Düzenli
spor yap.
Diyet
yap.
Derli
toplu yaşa.
Şu
kitabı oku.
Bu
yöntemi uygula..
Sakin bir seçimin sonucu olsa işe yarayacak
şeyler onun elinde havuçsuz bir sopaya dönüşüyor.
Olmadı! Bak bugün atladın! Yarın iki katını
yaparak telafi et.
Başka koşullarda araç olup hayatı
kolaylaştırabilecek rutinler saplantılı birer amaca dönüşüyor. Bunca baskıya
dayanamayıp iradeyi elek ettiğimde Depresör kapının arkasından çıkıp tepeme
dikiliyor:
İşte!
Sen zaten hep-hiçbir zaman!.
Hemen ardından Onarıcı yeniden sahnede.
Şunları-şunları-şunları
yapacağız, edeceğiz.
İktidara bir geldi mi gitmek bilmeyen zorba,
Depresörün yerle bir ettiğini ayağa kaldırıp düşen tansiyonunu yükseltmeye,
tokatlarını art arda aşketmeye kaldığı yerden devam ediyor. Kendi kendimize
döne döne anlattığımız hikayelerle de takıldığımız ağın ilmekleri sıklaşıyor.
Hepsinin altında belirlediğimiz, dışımızda ve
bizden önce belirlenmişini kabul ettiğimiz, boyun eğip başka boyunları da
eğdirmeye çalıştığımız Gerekler.
Şöyle
olmalı.
Böyle
olmalı.
Öyle
olmamalı.
Böylece kurgularımız içinde boğulup gidiyoruz.
Oysa, diyor Stanley Block, kendi kendimizi
köşeye kıstırıp delirtmesek (evet, koşulları sıralayıp tepkilerimizin normal ve
haklı olduğuna ne kadar inansak da cinnete rengini verenin öz be öz kendi
tepkimiz olduğunu iyi bir iç gözlem ortaya koymaya yeterli. Dış koşul yediğimiz
bir ok ise onu ele alıp kanırta kanırta etimizin derinliklerine sokarak yarayı
alıp yürüyen bir iltihaba çeviren kim?) karşımıza çıkan ile çok daha etkili baş
etme yetisine sahibiz. Depresör ile Onarıcı’nın ikna ettiğinin tersine
onarılacak, düzeltilecek bir yeti değil bu. Orada ve bütün.
Uğradığımız sapmayı geride bırakıp bu bütün
hale dönerken yine bedenden yararlanabiliriz.
Devamı yarına olsun.
***
Stanley Block ile bir söyleşi için:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder