4 Haziran 2019 Salı

ÇOK TAŞI YERİNE OTURTAN BİR MODEL -II


Beden bir pusula. Kısa sürede gemi azıya alacak afektif bir taşmanın ilk belirtileri onda. Göğsüm sıkışıyor, nefesim daralıyor, nabzım yükseliyor, midem kasılıyor, boğazım düğümleniyor vb ise bunu yanıp sönmeye başlayan bir uyarı ışığı gibi görmede, bedene kulak vermede yarar var. Bir şeyler tetiklendi, harekete geçti.

Acaba ne?

Özdeşleşme Sistemi doğal bir hissi alıyor ve bunun etrafında tabanı oyarak derinleştiren bir girdap yaratıyor. Bunu bir önceki yazıda tanıştığımız dinamiklerle yapıyor.

Depresör durumu hızla bir kişilik/kimlik sorunu haline getirerek çarpıtıyor. Ben-zaten-hep-hiçbir zaman ataklarıyla çukuru kazmaya başlıyor. Tetikleyici ister (başlangıçta anlaşılır) bir düş kırıklığı, kızgınlık, endişe olsun ister (hızla bir kaybetme korkusuna dönüşen) sevinç, mutluluk. Yetmeme, yetememe, baş edememe kaygısıyla çukur derinleşiyor, ışık ve bakış açısının genişliği azalıyor. Depresör ümmüğüne çöküyor.

Onarıcı pürtelaş ortaya atılıyor. Kontrolü geri kazanma vaadiyle yapılacak şeyleri sıralıyor.

          Düzenli spor yap.
          Diyet yap.
          Derli toplu yaşa.
          Şu kitabı oku.
          Bu yöntemi uygula..

Sakin bir seçimin sonucu olsa işe yarayacak şeyler onun elinde havuçsuz bir sopaya dönüşüyor.

          Olmadı! Bak bugün atladın! Yarın iki katını yaparak telafi et.

Başka koşullarda araç olup hayatı kolaylaştırabilecek rutinler saplantılı birer amaca dönüşüyor. Bunca baskıya dayanamayıp iradeyi elek ettiğimde Depresör kapının arkasından çıkıp tepeme dikiliyor:

          İşte! Sen zaten hep-hiçbir zaman!.

Hemen ardından Onarıcı yeniden sahnede.

Şunları-şunları-şunları yapacağız, edeceğiz.

İktidara bir geldi mi gitmek bilmeyen zorba, Depresörün yerle bir ettiğini ayağa kaldırıp düşen tansiyonunu yükseltmeye, tokatlarını art arda aşketmeye kaldığı yerden devam ediyor. Kendi kendimize döne döne anlattığımız hikayelerle de takıldığımız ağın ilmekleri sıklaşıyor.

Hepsinin altında belirlediğimiz, dışımızda ve bizden önce belirlenmişini kabul ettiğimiz, boyun eğip başka boyunları da eğdirmeye çalıştığımız Gerekler.

          Şöyle olmalı.
          Böyle olmalı.
          Öyle olmamalı.

Böylece kurgularımız içinde boğulup gidiyoruz.

Oysa, diyor Stanley Block, kendi kendimizi köşeye kıstırıp delirtmesek (evet, koşulları sıralayıp tepkilerimizin normal ve haklı olduğuna ne kadar inansak da cinnete rengini verenin öz be öz kendi tepkimiz olduğunu iyi bir iç gözlem ortaya koymaya yeterli. Dış koşul yediğimiz bir ok ise onu ele alıp kanırta kanırta etimizin derinliklerine sokarak yarayı alıp yürüyen bir iltihaba çeviren kim?) karşımıza çıkan ile çok daha etkili baş etme yetisine sahibiz. Depresör ile Onarıcı’nın ikna ettiğinin tersine onarılacak, düzeltilecek bir yeti değil bu. Orada ve bütün.

Uğradığımız sapmayı geride bırakıp bu bütün hale dönerken yine bedenden yararlanabiliriz.

Devamı yarına olsun.

***
Stanley Block ile bir söyleşi için:


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder