Cep telefonu.
Bu şeker kavanozu gibi eğlencelik olmadığında hayat sana nasıl geliyor? Düz, renksiz, yavaş? Sıkıcı? Zamanla, kendinle, etrafınla ilişkin nasıl oluyor? Boşluk? Boşluğa katlanamamak? Doğal belirsizliklere, yapay tatlandırıcıların ötesinde farklı işleyen ödüllenmelere gelememek?
Hiçbir şey yapmadan oturmak, demişti babam, birçok şeyi yapmaktan daha zordur. Dene de bak.
Ama belki asıl doyum, asıl güç de oralarda bir yerde. Hayatın doğal akışı içinde sudaki balık gibi olmak.
Sanal bir selin bir girdabından diğerine sürüklenmektense.
Algıların duyarlık kazanıp keskinleşmesine, derinleşmesine zemin yaratmak.
Sanal uyaran bombardımanıysa algıyı tizleştirip çiğleştiriyor, ardından uyuşturup köreltiyor.
*
Cep telefonuyla güvenli mesafeli bir ilişki, iyi de bir dürtü kontrolü pratiği.
Sakıncaları arasında belki de başta geleni -her bağımlılık nesnesinde olduğu gibi- dürtü kontrolünü sıfıra indirmesi. Dürttü! Telefona sarıl. Dürttü! Oraya buraya dal, kaybol git.
Dürttü! Demin baktığın posta kutunu yokla; belki şimdi.. (Aç oğlağın çoktan sağılmış anasının memesine bir daha asılması.)
Dürtünün oyuncağı olmak aşındırıcı. Gücü, güveni, dengeyi.
*
Cep telefonum ne kadar tenha, hayatım o kadar benim.
Yar bana bir eğlence diye mermere saplanmadığımda kedime ne kadar tatlı bir yarenlik sunduğumu görüyorum.
Organik mi organik bir gıda!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder