Hava durumuna bakacaktım
dedim telefona uzanan elime diğer elimle vururken.
Hava durumu diye
başlayacak, o posta, bu paylaşım derken dallanıp budaklanarak heba olacak
dikkatin. Sen önüne bak.
Baktım.
Yağ, tuz ve salça girdiği
en yavan yemeğe bile iştah açarken, bir kez varlığına alışınca bunların yokluğu
doğal tadı en latif şeyleri bile yavanlaştırıyor.
Renk, hareket, çeşitlilik
algıların yağ-tuz-salçası. Ekran (cazibe ve bağımlılık yapma ölçüsü sırasıyla
cep telefonu, bilgisayar ve televizyon) algıyı bunlarla kaynatıp narkotik bir macun
kıvamına getiriyor.
Acelesi olmadan gerekli
sayılabilecek her göz atışının çevir, altına bak. İlk dürtünün mesela hava
durumu değil, ekrana bakmak, ağzını havaya açan kuş yavrusu misali, oradan bir
solucan, buradan bir böcek, bağımlı algıya uyarım gıdası sunmak olduğunu
göreceksin.
Hava durumuna, sevimli
kedi videosuna, bir Magnum fotografına, siyasi bir yoruma değil, bunları karşı
durulamaz, vazgeçilemez kılan ekrana bakıyorsun sen.
Sigarayı bıraktığımda güçlü,
keskin tatları da istemez olmuştum. Sirke, biber, sarmısağın fazlası fazla
gelmeye başladı. Kahvenin de (“mideye şöyle okkalı bir yumruk gibi inmeli!”)
koyusu. Sigaranın baskınlığı tatların hissedilmesi için bağırmasını, avaz avaz
olmasını gerektiriyordu. Bu baş bağırtkanın ortadan kalkmasıyla damağım kendine
geldi.
İlle ekran mı istiyorsun?
İşte bak, karşında sönük tv’ninki. Bin bir türlü işlemle parlatılıp cilalanıp
bağımlılık yapan yerli yersiz çıktı seli yerine kendi kafandan, içinden
geçenleri yansıt, geç karşısına seyret.
Neredesin?
Nicesin?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder