25 Ocak 2018 Perşembe

TASNİF YA DA BIRAK HAVADA KALSIN

Beyin bitmemiş işlerden haz etmezmiş. Konu yürürlükte olmasa bile oradan bir tehdit gelir mi diye kolaçan etmek enerji harcamak demek olduğundan. Beyin-zihnin hızla bir hükme varma dürtüsünün fizyolojik kaynağı böyle. Dosyayı bir an önce kapat, arşive kaldır, sürüncemedeki işlerle yorma beni! diyor.

Belirsizlikten ürkmemizin bir nedeni de bu mu? Hayatta bulamadığımız belirginliği kafamızda yaratmak için debelenmek kötü bir çamur banyosu.

Kafalarda varılan belirginliğin inandırıcılığı ise şöyle biraz sıkıca sorgulandığında gökyüzünü boyayabildiğine inanmak kadar.

Oysa sonsuz verinin her an girip çıktığı fokur fokur kazan misali yaşam, ona giydirdiğimiz güzel güzel kılıkların, taktığımız yaftaların altında değişken, yani belirsiz.

Öyle.

Evcilleştirmeye çalıştığımız hayatlarımızda şeyleri sonuca bağlama konusunda genelde iki tavırdan birine veya farklı alanlarda çoğu zaman ikisine birden başvurmuyor muyuz?

Düzen meraklısıysak ortalıkta açık dosyalar dolaşmaması için damgayı basıp basıp bunları rafa kaldırıyoruz. Yayı sertleşmiş kapı misali, Dur bir dakika, öyle mi hakikaten sorusuna çat çat kapanarak. Kurcalama biraz ileri gitsin, sabrımız zorlanıp öfkemiz kabararak.

Ya da baş edemediğimizi aklımızın uzak bir ucuna sürerek. Ama bu daha bile beter. Konu, engel, ayak bağı, aşılamamış şey, her ne ise, çiğnenmeden avurtta tutulan lokma misali şişiyor, gevşiyor, tadı önce yavanlaşıp bozuluyor. Yutsan yutulmaz, kussan olmaz bir yığıntıya dönüşüyor. Gereğine bakılmadan durup duruyor. Yok, durup durmuyor, çürüdüğü yerden davranışımızı belirlemeyi, zehirlemeyi, verimsiz tekrarları, takıntıyı derinleştirmeyi sürdürüyor.

Biyolojik evrimi psikolojik, sosyal değişimlerinin gerisinde kalan tanrı kulu, yazılımı ile donanımı arasında savrulup durmaktan, bölünmekten başka şey yapamaz mı?

Belirsizlikle sıfırdan başlayacak, adım adım ilerleyecek bir dans mesela?

Kafamın içinde yaşamaktan, hayata zihnimin uydurduklarına kafiye arayarak bakmaktan, uyanı görüp uymayanı görmezden gelmekten veya yerden yere çalmaktan öteye geçmeyi deneyerek?

Yargılar yerine vargılarla (katı hükümler yerine veriler ve algı değiştikçe değişmeye bırakılan akışkan gözlemlerle) bakıp?

Yaşamla sık sık araya düşünceyi hiç sokmadan kucaklaşarak? Hislerin dolaysızlığıyla dokunarak?

Bilmiyorum, bilemem demeyi ayaküstü bir şeyler gevelemeye yeğ tutarak?


Olmadık gözlere tıkılıp rulo edildiği yerde sararıp tozlanacak, örümcek ağı bağlayacak hükümlerin taşlaştırıcılığı da olmasın, yüzleşmemenin çürütüp bozunduruculuğu da; onun yerine algılarım dört açık, bir yanımla içinde olduğum ırmağı bir yanımla da izlesem olmaz mı diyerek?

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder