Beyin bitmemiş işlerden haz etmezmiş. Konu yürürlükte
olmasa bile oradan bir tehdit gelir mi diye kolaçan etmek enerji harcamak demek
olduğundan. Beyin-zihnin hızla bir hükme varma dürtüsünün fizyolojik kaynağı
böyle. Dosyayı bir an önce kapat, arşive kaldır, sürüncemedeki işlerle yorma
beni! diyor.
Belirsizlikten ürkmemizin bir nedeni de bu mu? Hayatta
bulamadığımız belirginliği kafamızda yaratmak için debelenmek kötü bir çamur
banyosu.
Kafalarda varılan belirginliğin inandırıcılığı ise şöyle
biraz sıkıca sorgulandığında gökyüzünü boyayabildiğine inanmak kadar.
Oysa sonsuz verinin her an girip çıktığı fokur fokur
kazan misali yaşam, ona giydirdiğimiz güzel güzel kılıkların, taktığımız
yaftaların altında değişken, yani belirsiz.
Öyle.
Evcilleştirmeye çalıştığımız hayatlarımızda şeyleri
sonuca bağlama konusunda genelde iki tavırdan birine veya farklı alanlarda çoğu
zaman ikisine birden başvurmuyor muyuz?
Düzen meraklısıysak ortalıkta açık dosyalar dolaşmaması
için damgayı basıp basıp bunları rafa kaldırıyoruz. Yayı sertleşmiş kapı
misali, Dur bir dakika, öyle mi hakikaten
sorusuna çat çat kapanarak. Kurcalama biraz ileri gitsin, sabrımız zorlanıp
öfkemiz kabararak.
Ya da baş edemediğimizi aklımızın uzak bir ucuna sürerek.
Ama bu daha bile beter. Konu, engel, ayak bağı, aşılamamış şey, her ne ise, çiğnenmeden
avurtta tutulan lokma misali şişiyor, gevşiyor, tadı önce yavanlaşıp bozuluyor.
Yutsan yutulmaz, kussan olmaz bir yığıntıya dönüşüyor. Gereğine bakılmadan durup
duruyor. Yok, durup durmuyor, çürüdüğü yerden davranışımızı belirlemeyi,
zehirlemeyi, verimsiz tekrarları, takıntıyı derinleştirmeyi sürdürüyor.
Biyolojik evrimi psikolojik, sosyal değişimlerinin
gerisinde kalan tanrı kulu, yazılımı ile donanımı arasında savrulup durmaktan,
bölünmekten başka şey yapamaz mı?
Belirsizlikle sıfırdan başlayacak, adım adım ilerleyecek
bir dans mesela?
Kafamın içinde yaşamaktan, hayata zihnimin uydurduklarına
kafiye arayarak bakmaktan, uyanı görüp uymayanı görmezden gelmekten veya yerden
yere çalmaktan öteye geçmeyi deneyerek?
Yargılar yerine vargılarla (katı hükümler yerine veriler
ve algı değiştikçe değişmeye bırakılan akışkan gözlemlerle) bakıp?
Yaşamla sık sık araya düşünceyi hiç sokmadan kucaklaşarak?
Hislerin dolaysızlığıyla dokunarak?
Bilmiyorum, bilemem demeyi ayaküstü bir şeyler gevelemeye
yeğ tutarak?
Olmadık gözlere tıkılıp rulo edildiği yerde sararıp
tozlanacak, örümcek ağı bağlayacak hükümlerin taşlaştırıcılığı da olmasın,
yüzleşmemenin çürütüp bozunduruculuğu da; onun yerine algılarım dört açık, bir
yanımla içinde olduğum ırmağı bir yanımla da izlesem olmaz mı diyerek?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder