Ken Mogi’nin The
little book of ikigai kitabını çeviriyorum. Kavramla da ilk kez böyle
karşılaştım.
İkigai
sabahları yataktan şevkle kalkmanızı sağlayan itici güç olarak özetlenebiliyor
anladığım kadarıyla.
Ben e peki sonra?
derken Ken Mogi Japon ruhunun inceliklerine dalmaya başladı. Sadeliği ve bu
sadeliğin telkin ettiği dinginlikle hoşuma gitmesi dışında çekim duymamış
olduğum Japon kültürü önüme serildikçe huysuzlandım. Ne bu şimdi, ikigai nedir,
nasıl soyulur da yenir, onu mu öğreneceğiz yoksa Japon turizm bakanlığı
destekli bir propaganda kitabı mı?!
Üstelik.. Ayrıntılara dikkat, elindekine, çevreye özen
gibi daha başından öne çıkan konular, Japon değil Türk oluşumla nasibimi dışım
ve içimde de bol kepçeden aldığım savrukluk, hoyratlık, özensizlikle sinir
bozucu bir kontrast oluşturuyordu ki huysuzluğun altında herhalde asıl bu
vardı.
Kitabın ikigai’yi haplaştırılmış bir basitleştirmeyle öğreteceğinden
umudumu kestiğimde teslim olup kendimi anlattıklarına verdim.
Beyaz eldivenleri, beyaz maskeleri, beyaz güneş
şemsiyeleri, hiç durmadan işleyen kameralarıyla turist kafilelerine bıyık altından
güldüğüm bu insanlara önümde sayfadan sayfaya ağzımı açık bırakan, durup
düşündüren, dönüp bir daha düşündüren bir perspektif açıldıkça ilgisizliğim,
klişelerle tiye alışım dağıldı gitti, yerini merak ve saygı almaya başladı.
Geçicilik.. Kültürlere geçicilikle baş etme açısından
bakılabilir mi?
(Tokyo sokaklarında
bir kardan adam. Hava ısındığında eriyip gidecek bir malzemeyle anlık bir
eğlence düşüncesinin ötesinde bir özenle edilmiş.)
İşte bizimki ve Japon kültürü. İkisinin de iliklerine
işlemiş, oradan çalışan, tavırları belirleyen geçicilik algısı.
Ve zıt yönlerde ortaya çıkardıkları.
Kaldırımların oynak zemininde yeni açılmış, su ve çamurla
dolmuş veya henüz yaş çimentoyla alelusul kapatılmış çukurlar arasında sekerek
başkentin yerleşik, seçkin bir semtinin sokağında varacağım yere sağ salim
ulaşabilmek için pür dikkat yürürken bir yandan düşünüyordum.
Çay törenlerindeki sonsuz dikkatten, özenden söz ederken
Ken Mogi baklayı ağzından çıkarmıştı. Her karşılaşma tek seferliktir, gelir ve
geçer, işte bunun için üzerine titrenmesi gerekir.
Hah diye geçti içimden, onu biz de biliyoruz! Ama
geçicilik bu yanda saygı yerine çakallığın, özen yerine yalap şaplığın, güvenilirlik
yerine geçiştirmenin zemini oluyor.
Dikkate gelince, onu kullanışımız da bambaşka; günü
kazasız belasız atlatabilmede elzem bir baston gibi sivriltmemiz gerekiyor ki
her an her yönden her kılık altında gelebilecek tehlikeye karşı uyanık
kalabilelim.
Çevre, kendimizi parçası addederek bireyliği geri planda
tuttuğumuz, saygıyla yaşadığımız, yaşattığımız yaşam ortamı değil, karşısında sürekli
tetikte olduğumuz, daha iyi bir ihtimalle kıl koparılacak domuz, yolunacak kaz
gördüğümüz, kullanılmamak için kullanmaya baktığımız bir güreş minderi.
Sürdürülebilirlik mi? Günü kurtarmaktan oraya kaç fersah
vardır?
Kitabın yarısına geldiğimde kıyaslamaları geçmiş, bu tam
karşıtımız yaşam biçimini içimde yankılanmaya, sürtüşmelerden kalan ezik çürük
yara bereye merhem olmaya bırakmıştım.
Esinlendikçe esinlenirken nefesim de derinleşerek devam
ediyorum.
Merhabalar 🤗💙 #ikigai hakkındaki bilgilendirici ve faydalı yazınız için teşekkür ederim. 🙏 İzniniz olursa ben de #ikigai konulu yazımı sizlerle paylaşmak istiyorum. 💐 Yazılarınızın devamının gelmesi dileklerimle 💚 https://www.tarz2.com/senin-ikigain-nedir
YanıtlaSilSevgiler 😍
Yeni gördüm. Yazınızı elbette okumak isterim. Teşekkürlerimle
YanıtlaSilJapon kültürü ve İkigai kitap yorumumu geçen ay paylaşmıştım. İlginizi çekebilir. İkigai bilincinde olan kişilerin çoğalması sevindirici.
YanıtlaSilhttps://forestofnoreturn.blogspot.com/search/label/ikigai