Arkadaşım, bir tanıdık için Yüzünde o ifadeyi görünce notumu verdim dediğinde bunun ne kadar
katı, sınırlayıcı bir bakış olduğunu düşündüm.
Bir vakitler çalışma masamın ucuna ayna koymuştum, bazen
kafamı kaldırdığımda umulmadık bir suratla göz göze gelirdim. (Selfi’ler
çağından önceydi, yüzler her an fotograflarının çekilebilecek olmasına o kadar
alışık değilken.) Ürktüğüm, irkildiğim zamanları hatırlıyorum. Seri katilden
madde kurbanına, o anki içimle hiç örtüşmediğinden daha da şaşırtıcı ifadeler.
Sıkıntıdan öldüğüm bir yemek hatırlıyorum. Karşımdaki
gencin durmak bilmeyen konuşmasını tevekkülle dinlerken cin gibi bir aile
büyüğünün bana bakıp “İşte gerçek sevgi, ben görünce anlarım!” deyişine
hayretimi. Hissettiğim sıkıntı ve sabırsızlıkken onun gördüğü o an hiç de ön
planda olmayan bir gerçek sevgi
olmuştu.
Yüz. Arkasındaki, bilinçli-bilinçsiz muazzam bir trafiğin
süre gittiği, göz açıp kapamalık vakte katman katman içerik sığan kafanın ona
kıyasla çok basit, dar olanaklı vitrini. Neyi ne kadar hangi doğrulukla
yansıtabileceği, yansıtılanın da karşıdaki tarafından ne kadar isabetli
anlaşılabileceği bir yana, “Ben seni yüzünden okurum” iddiası baştan çürük bir
varsayıma dayanıyor: İçerik, ifade ve anlaşılmasında standart bir dil olduğu.
Lisa Feldman Barrett’in, böyle bir dilin olmadığını
ortaya koyduğu araştırmalardan, buradan ortaya çıkan yeni bakıştan söz ettiği
konuşması ( altyazılı https://www.ted.com/talks/lisa_feldman_barrett_you_aren_t_at_the_mercy_of_your_emotions_your_brain_creates_them ) ağzımı
açık bıraktı. Sezgisel olarak yakaladıklarımın çok daha geniş bir çerçevede
doğrulanması, kafalarımızın içindeki, çokluk birbirine teğet geçen alemlerle tek bir dünyada yaşadığımız
yanılsamasının da sonu.
Herkese aynı şeyi ifade etmesi gereken, hakikatine, doğrularına
sadece biz ve bizim gibilerin vakıf olduğu bir dünya yok. (Ülkelerin yarısı
diğer yarısına böyle bir şeyin olduğu sanısıyla bu kadar hayret edebiliyor, diş
biliyor, infiale kapılıyor.)
Onun yerine kıymeti kendinden menkul beyinler var. Türe
özgü standart malzemeyle dünyaya gelip bunu pizzanı kendin yap misali bireysel deneyimleriyle
biçimlendiren insan beyni. Evrim, hızlı tepki vermeyi desteklemiş. Bunu
kolaylaştıracak mekanizmalar böylece seçilmiş. Başta da öngörmek, tahmin etmek
geliyor. Sanmak. Sen şu ilerdeki şeyi yılan san da siyah hortum çıksın, boş
ver, tersinden iyidir, hayatta kalırsın.
Dışımız böyleyken içimizi de aynı şekilde yorumladığımızı
söylüyor Barrett. Yüreğin pırpır mı etti, korkudan bil, kafana düşünceler mi
üşüştü, hayatla baş edemez olduğun sanısına kapıl. Fizyolojik halleri ilk
bağladığımız (deneyimlerimizle o şekilde yorumlanmış) anlamlarla eşleştir. Ve
bunun doğru okunabilir yüz ifadelerine dönüştüğünü varsay.
Kapsamlı veriler fizyoloji ile düşünce ve ifade arasında
hiçbir zorunlu ilinti olmadığını ortaya koymuş ki bu, sıradan dünya
görüşünü temelinden sarsıyor (iyi de ediyor!). Adı konmuş duyguların
üzüntünün, sevincin beyinde edindiği yollar yok. Bunun yerine muazzam bir
elektriksel faaliyetin biçimlendirici olmuş deneyimler doğrultusunda
etiketlenmesi var.
Çocukluğunda şiddet görmüş biriyle, olaysız, güvenli bir
yuvada yetişmiş birinin aynı dünyada
öngörüp hemen ardından gördüğü, hissettiği, ifade ettiği şeyler bambaşka
olacaktır. Dünyası (pizzası) deneyimleri doğrultusunda beynin içinde oluşur.
Bu yaklaşım, kendi haline bıraktığımızda esiri
olabildiğimiz (ya da kaçma çabasıyla dünyayı kendimize dar ettiğimiz) duyguları
sabit, zorlayıcı bir paket olmaktan çıkarıyor. Elektriksel süreçler, fizyolojik
akış ve bunların bedensel hislerini onların ayrılmaz bir parçası haline
getirdiğimiz yorumlarından ayırıyor.
Yoğun bir duygu geldiğinde, güçlü bir heyecan duyduğunda
hikayeleri bırak, hisse odaklan, işin özü orada diye boşuna demiyorlar.
O vakit sözgelimi kim bilir neden kaynaklanan bir mide
bulantısı, karşındaki masuma yönelen nahoş bir antipatiye dönüşmeyecek, korku
sandığının altından çarpıntı çıkacak, aşk sandığının ise sarhoş edici bir
dopamin püskürmesi..
Ama kuklacının duygular, senin de kukla olmadığınızı,
neyin ne olduğunu yaşayarak göreceksin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder