Işıl ışıl bir Pazar sabahı. Ne sıcak ne soğuk. Köşe
başındaki kahvede aynı kız gülümseyerek siparişimi aldı. Bu kez kruasanlarımdan
güvercinlere vermedim –onun yerine, kapıda dilenen aynı yaşlı kadının çanağına
bozukluk attım.
Eski bir Mercedes taksinin yaşlı şoförüne Alfama’ya
dedim. Şehrin, yukarıda Sao Jorge kalesiyle nehir kıyısında bir tepesine
yayılan pitoresk mahallesi.
Şoför kırık dökük İngilizcesiyle Pombal Anıtını gösterdi,
göbeğe, yuvarlak ya, rotundo
dediklerini anlattı. Güney garını, Rua do Oro-Altın Sokağının adının
kuyumculardan geldiğini.
Fado Müzesi önünde indim (Lizbon irili ufaklı elli
müzesiyle bir müzeler şehri). Vurdum tepe yukarı. Yine millet millet turiste
karışmadan epey bir süre tek başıma tırmandım. 28 numaralı sarı tramvayın
yukarı çıktığını biliyordum. (Sonradan hoş bir ayrıntı öğrendim. Dik inişlerde
frene destek olsun diye kum torbaları kullanırlar, yokuş çıkarken yük fazlaysa
torbaların bir kısmını yola boşaltırlarmış. Yine mi olmadı, yolcuların da bir
kısmını indirir, düze çıkana kadar vagon boyu yürütürlermiş. Yağmurda ıslanıp
çamur olan bu boşaltılan kumlar böyle zamanlarda yokuşu yaya çıkmayı iyice
sevimsizleştirirmiş. Gerçekten de raylar boyu yer yer kum birikintileri
görülüyor.) Ama rayları izleyip gerisini bacaklarıma bıraktım. Yolda olmaktan
dört köşe, işlektiler, şükranla çalıştırdım.
Bir süre sonra, aşağı, kıyıya güzel bir bakış sunan ilk
terasta kalabalığa katıldım. Yamaç boyu alçak yapılar, kiremit çatılar, arada
bir palmiye, bir tutam yeşil.
Dar sokaklar, merdivenler, seramik cepheler.. Kaleye
kadar çıktım. Tepedeki bir dükkandan hediyelik seramikler aldım –ancak ödeyip
sırt çantama attığımda bunu şimdi yapmanın o kadar akıllıca olmadığını fark
ettim. Ufak tefeğin toplamı ağırdı. Sersemliğime gülüp omuz silktim. Kale
kapısında upuzun bir kuyruk vardı, girmedim.
Başka sokaklardan inişe geçtim. O kadar güzeldi ki. Her
şey. Gün. Yer. İçim. Dışım.
Bir Aziz Kristof kilisesinin merdivenlerini çıktım. Bir afiş,
insanları kiliseye katkıya çağırıyordu. Hıristiyan bir arkadaşım yıllar evvel
kazadan beladan koruması için arabama koyacağım bir maskotunu vereli, Hermes’in
Hıristiyan karşılığı, yolcuların koruyucusu bu aziz, ruhsal ahbaplarımdan.
Aralık kapıdan kulak verdim. Tatlı bir koro. Usulca içeri süzüldüm. Loş bir
mekan, ufak bir cemaat. Orta geçitte havada asılı duran (21 basamaklı) bir
merdiven. Koro yerini rahibe, onun tenor terennümüne bıraktı. Bunu
cemaat izledi. Sakin. Dingin. Dinledim dinledim.
Avlu duvarları silme mavi seramik (azulejo çoğunlukla mavi olurmuş, ilk rengi, diğerleri epey sonra eklenmiş)
kaplı, ikincil bir saray olduğunu öğrendiğim mütevazı bir yapıya peşinden
girdiğim birkaç turist, aşağı inene kadar turistten yana son gördüklerim oldu.
Ne yaptım bilmiyorum ama iyice daralan geçitlerde yeniden tek başımaydım.
Yönümü kestirmeye yeltenmedim.
Geçitler sokaklara, sonuncusu da koskoca bir caddeye
dönüştü, kendimi kıyıda devasa bir meydanda buldum. Üç yanında revaklı
yapılar, bir ucu kıyıya, diğeri koskoca bir tak ile şehre açılan, ortada
kaçınılmaz anıtlı, bir kenarı 170 metrelik (imiş) hipnotik bir açıklık. Karşı
tarafına yürüyüp teras kafelerden birine çöktüm. İçecek, yiyecek, biraz daha
içecek ve kahve istedim. Yerin adını sordum. Praça
(Prasa okunuyor) do Comércio imiş, ticaret meydanı. Bacaklarımdaki laktik asit
sabah sisi gibi dağılmaya yüz tuttuğunda kalktım. Sahile yürüdüm.
Birçok yerde doğrudan suya inen hafif
bir rampa ya da basamaklar var. Duvarlar, yükseltilerle kendilerini nehirden
sakınmaya çalışmamışlar. Oysa Rio Tejo, 1755’in 1 Kasım’ında halk Azizler
Gününü kutlamak için toplandığında gelen büyük deprem ve onu izleyen yangın ile
tsunamide binlerce kişinin ölümüyle şehrin hafızasına nakşolmuş bir dehşetin de
parçası. Salazar döneminde de evler ırmağa arkalarını dönmüş. Şimdiyse inşaatlarda
cepheler yeniden Tejo’ya çevrilmeye başlamış. Bu yumuşak geçişle sen de yürümeye
devam ederek suya karışıp gidebilirsin.
Bir gitardan gayet ustaca yükselen
blues’a çekildim. Sokak müzisyenlerinden yana da talihim açık. Atmosfere ne
güzel, ferah bir esinti katan kaçıncısıydı bu.
Geri dönüp insanların dibinde karınca
gibi kaldığı taktan geçerek çıktığım sokağın Rua Augusta olduğunu gördüm. Bak
sen! Gökte ararken yerde bulmak diye buna denir.
Kalabalık, capcanlı bir yaya
caddesi. Buraya açılan sokaklardan birinde dün Guida’larla öbür tarafından
geçtiğimiz tarihi asansör kulesiyle de karşılaşınca, kafamın yön tutmazlığına
yanlış eczada banyo edilmiş fotograf gibi iz bırakmış şehir planını oraya
buraya çekiştirdiysem de bu olanları açıklayabilir hale getiremedim. Vazgeçtim.
Aşağıdan asansörün (Elevador de Santa Justa) seyrine koyuldum. İki mahalleyi,
Baixo ile Bairro Alto’yu birbirine bağlıyormuş. Geçen yüzyıl başından 45
metrelik neogotik çelik dantel süslü bodur cüssesi ile şehir ve ırmağa güzel
bir bakışı varmış. Öyle olsun.
Güney garının önünden Avenida da
Liberdade’nin alt ucuna çıktığımda çemberi tamamlamaktan ziyade sabah taksiden
ineli bir tekrarı daha olamayacak bir fiyonk atmış oldum.
Karşıya geçip Hard Rock Cafe’nin ilginç
rölyefli binası etrafından Özgürlük Caddesinin arka sokaklarına daldım.
Açıktaki masalar, kahve, lokantalar dolusu yiyen içen insan.
Akşamüzeri Guida’nın tavsiyesi üzerine
yeniden Gulbenkian’a,
bu kez parkın diğer ucundaki, çağdaş Portekizli sanatçılara ayrılan modern
sanat müzesine gittim. Çok sayıda eser olmayan güzel, uygun bir mekan. Alman
bir sanatçının sergisini ilgim fazla uyanmadan dolaşırken grubuna sanatçıyı
Portekizce anlatan bir rehberi işitip yanlarına gittim, başımı grubu taklit
ederek söylenenleri anlarmış gibi o tablodan berikine çevirip onlarla kaldım,
Portekizce dinledim.
Sonra kahve ve maden suyu alıp dışarı çıktım, parkın gür
yeşiline karşı gölgede bir masaya oturup defterimi açtım.
Lizbon fotografları:
https://picasaweb.google.com/118198168542066911108/6290383981249173953
Benim notları bilgisayara aktarırken yaptığım gibi fado katık etmek isterseniz diye de:
https://www.youtube.com/watch?v=O7X6bP7aiTI
https://www.youtube.com/watch?v=dE_BPn9prtQ
https://picasaweb.google.com/118198168542066911108/6290383981249173953
Benim notları bilgisayara aktarırken yaptığım gibi fado katık etmek isterseniz diye de:
https://www.youtube.com/watch?v=O7X6bP7aiTI
https://www.youtube.com/watch?v=dE_BPn9prtQ
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder