Düşünceler, düşünceler.. Yarattıkları, yol açtıkları.
Olumlu bir atmosferdeyse hoş, uyumlu. Değilse her biri bir yana çekici, bölücü,
parçalayıcı. Korkutucu. Gerdikçe gerici.
Kafanın içindeki o büyük uğultu. Dikkat bırakmıyor. Sele
kapılıp oraya buraya çarpa çarpa savrulup o gidiş.
Tepkisellikten ibaret kalan hareket kabiliyeti.
Dur, ne olduğuna bir bak. Nasıl olduğuna.
Seslere hepsini bastırmak isteyen başka bir ses ekleyerek
değil ama.
Sakin olayım, bunlar sadece düşünce diyerek değil. Öyle
olmuyor.
Seyretmeyi, izlemeyi öğrenerek. Yavaş yavaş, adım adım,
sebatla. Neyden ses çıkarmaya çalışır gibi.
Zihni zihnin içinden değil, kenarında, kıyısında kalmayı
öğrenerek değiştirmek bu. Kendiliğinden. Ayaklarını sel sularından çekerek.
O vakit neyin ne olduğu belirginleşmeye başlıyor.
Düşüncenin doğası. Nasıl işlediği. Kendi kendini yankılayıp
çoğaltışı. Yarattığı imgeler, kanılar, inançlar. Kesinlik. Kendini gerçeklik ve
tek gerçeklik olarak dayatışı.
Sonu gelmez bir trafik.
Ama kıyıda kalıp izlemeyi öğrendikçe göz korkutucu,
yıldırıcı –aslında kupkuru- bir gürültüden ibaret olduğunu fark etmeye
başlıyorsun.
Bedeninde gözlüyorsun etkisini. Sığlaştırdığı nefesin,
burduğu göğsün, yumruklarını yiyen midende. Buz kesen elin ayağın, ısınıveren
yüreğin, al basan yüzünde.
Duygularında. Şimdi güvenli, açıkken esiveren bir
düşünceyle tedirgin, diken üstünde oluşunu. Çöken utancı, kibri, paniği,
çaresizliği.. izliyorsun. Hiç dokunmadan, kaçmadan. Pencereden dışarı bakar
gibi. Şimdi şu, şimdi bu diyerek.
En kötüsünün, hoşa gitmeyen bir iç/dış yaşantıda
tabanları yağlama, dikkati başka yana çevirme, nahoşu oyalayıp uyuşturma
dürtüsü olduğunu görür oluyorsun.
Seni düşünce seline savuranın bu olduğunu. Bunun da zaten
o sele körü körüne verilen bir tepki olduğunu.
Hoş ile nahoşun da düşünceden ibaret olduğunu.
Aslında sadece olan
olduğunu.
Bunu yorumlar, yorumlara tepkiler, tepkilerin
tepkileriyle yok yere çetrefilleştirip uzaklaşmadan yaşadığında ortaya çıkanın
ne kadar farklı, doğrudan, yalın olduğunu.
Acının bile bambaşka bir dokunuşu olduğunu, öfke, nefret
yerine derin bir şefkat yaratabildiğini..
Hayatı kafanın içindekilerden ibaret sanarak hangi
akıntılara kürek çektiğini..
Bazen kısa bir an, giderek uzayan süreler boyunca bilir oluyorsun. Bir fikir olarak değil,
doğrudan.
Neyden demini hâlâ arayan bir ses çıkmaya başlıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder