14 Kasım 2015 Cumartesi

O HEP AYNI ACI

Bu kez Paris vuruldu, defalarca ve çok ağır.

Kendiminkilerden başlayarak tepkileri izledim. Ankara ve Suruç’ta lanetler okuyarak yasa girenlerden tek söz çıkmayışından ektiklerini biçiyorlar işte, şaşacak ne var türü bilgiçliklerle araya set çekenlere, bu Batı uygarlığımıza saldırıdır diyen batılılara, profil resimlerini anında Fransız bayrakları, Eyfel kuleleri vs ile değiştirenlere.

Biz ve onlar saflaşması. (Ankara saldırılarında hiçbir yabancı, profil resmini Türk bayrağı vs’ye çevirmedi, Beyrut patlamaları da benim uzağımda kaldı. Bunlar onların cehennemi diyerek mesafe koyduğumuz nicesi. Bağrımızda, Doğu’da olup bitenlerin ıraklığı.)

Kime ne kadar, nasıl üzüleceğinin veresiye defterini tutan hesapçı, küçük zihin. Her şeye bir açıklama, kulp bulan, ama’lar sıralayan ufak akıl. Sözüm ona ilkeler oluşturmanın, ilk yol ayrımında nasıl çarşafa dolanmaya mahkum olduğunun, hesaplar tutmanın (onlar başladı, onlar da şunları etmişti, zaten onlar../ sen bana ne kadar yandın ki ben sana yanayım) hiçbir yere götürmediğinin, götürmediği gibi iyileşmenin asıl kaynağından, yürekten kopardığının farkında olmayan zihin.

Çelişik düşünceler içinde gider gelirken birden durup zihni, bölünmüşlüğünü, kendinden bile bihaberliğini beslemeyi zınk diye kestim.

Düşüncelere boğulmuş duyguları çırılçıplak bıraktım. Dehşet, korku, ümitsizlik. Sular duruldukça yine o katışıksız, ayrım gözetmeyen acı kaldı geriye. Ve derin bir keder.


Ötekini iki boyutlu bir fikir, klişe, peşin hüküm olarak ayırıp uzaklaştırmayı bıraktığın, insanlığından dokunduğun, insan oluşunuzdan birleştiğin an şiddet karşısında doğan hep aynı acı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder