Babamın, elinden sarkan kırmızı Vileda kovasıyla içeri
girmesiyle başladı. Sabahın 7, 7 buçuğu olmuş olmamış. Kovalı elini (ya da elli
kovayı) uzatarak “Yardımına ihtiyacım var, çıkaramıyorum” dedi. Nasıl bir
iştahla atılıp kavradıysa parmakları paspas sıkma süzgecine dalmış. Kalmış.
Merdiveni iki ay önceden ayarlamıştı, toplamayı da bir
işçiye yaptıracağını söylemiş. Ama babam bu. Pazar günü artık gidelim
dediğimizde telaşını tutan zemberek daha fazla dayanamadı.
Süzgecin kıskacında şişmiş parmaklarını ovarak çekmeceye
davrandı, bahçe makasını çıkardı. Dur, ben yapayım lafını ağzıma tıkıp omzuma
çarparak döndü, çıktı.
Peşinden koştuysam da “Alt dalları alacağım. Sen sonra
merdivenle tepedekileri toplarsın” dedi, bahçeye girdi. Kopmuş çığı ayağınla
durdurmaya çalışmak gibiydi. Bıraktım. Süzgecini çıkardığım Vileda kovasını
getirdim. Alçak duvara oturdum.
Sabah güneşi dalların arasından güzelce sararıp tatlanmış
portakalları balsı bir sıcaklıkla sarıyor, yaprakların benek benek gölgelediği
kızıl toprağa, patır patır düşen meyvelere vuruyor, dokunduğu her şeyi
diriltiyordu. Gövdenin dibinden vermiş sürgünün yeşili düpedüz zümrütleşmiş.
Sıcağa yüzümü verip gözlerimi kapadım. Arkalarda sakin denizin usul sesi.
Kuşlar. Uzakta bir hızarın keskinliği yiten hırıltısı. Bir arı. Sinekler. Bahçe
makasının hamarat şakır şukuru, kesilen dalların çıtırtısı, çatırtısı.
“Bir yandan kuru dalları buduyorum, o bakımdan..”
Gözümü açıp ayaklarının güçten düşmüş basışına baktım.
Bahçeyi fırdolayı kat eden damlama sulama hortumunun kara kıvrımları arasında,
ufak bir taşın dengesini bozmaya yeteceği sarsak ama çok kararlı adımlarına.
Ömrünün yaklaştığı toprağın engebesinde artık ne kadar iğreti durduğuna. Olsun,
üst dallara uzanışındaki canlılığa. Eliyle diktiği, aşıladığı, baktığı ağacın
hasadıyla bir oluşuna. Şu ufacık alanda sabah güneşinin altında, nefes kadar
hafif, nefes kadar da güçlü, yoğun Yaşam enerjisinin portakallar kadar tatlı
dansına.
Şükrettim.
Sedacığım, yine döktürmüşsün. Bu kez biraz daha mı duygulu ne? Anlatımın o kadar canlı ki, babanı yıllardır görmememe rağmen gözümün önünde canlandı adeta. Eline sağlık. İstanbul dönüşü görüşürüz. Şu anlaşamama kazasına aklım ermedi doğrusu, neyse, biraz ertelemiş olduk. Kucaklıyorum.
YanıtlaSil