Çevirmekte olduğum kitabın (The upside of your
dark side) konusu negatif algısı. Olumsuz olan ya da öyle görülenlerden kaçınma.
Kaçınmayı haklı gösteren, teşvik eden anlayış. Ve kaçınmanın bedelleri.
Kültürün doğrudan ya da dolaylı olarak aşıladığı düşünme biçiminin
hiç sorgulanmadığında kendi momentumunu yaratarak bu zaten böyleymiş, böyle
olmalıymış gibisinden katı bir tepkiye yol açtığını gösteriyor yazarlar.
İçinde-dışında zor, acı verici, çetrefil ne varsa bastır,
oyala, yok bil, tersine git, uzak dur, tabanları yağla.
Kaygı, can sıkıntısı, öfke, keder, depresyon,
kıskançlık.. Mutsuzluk. Ve bunlar karşısındaki tavrımız. Bugün, zıvanadan çıkan pozitif psikolojiye, körüklenip
duran mutluluk saplantısına baktığımızda pompaladıkları tek yanlılığın bizi
nereye sürüklediğini gözden kaybediyoruz diyorlar.
Oysa asıl sorun negatifin kendisi değil, onunla nasıl
ilişkilendiğimiz. (Bu her şey için geçerli değil mi?) Refleks halinde bir
kaçış, hiçbir şeyi çözmediği gibi ikincil sorunlara yol açar. Yüzleşmediğim,
bir durup nereden gelip nereden gittiğine, neler söylediğine bakmadığım,
bastırmaya, uyuşturmaya çalıştığım kaygı sözgelimi, bir de kaygı duyduğum için
kendime öfkelenmeye neden olur vesaire.
Ardından, rahata kaçışımızı, kolaylık arayışımızı bize
dünyanın en doğal şeyiymiş gibi gösteren toplumsal ve teknolojik gelişimlere
değiniyorlar.
Konfor bağımlılığına. Parmağımızı bile kımıldatmadan
yaşama imkanlarına. Orta sınıf rehavetine. (Belki bizim için fazla Amerikan şimdilik ama en azından yönelimi işaret ediyor.) Ve bunun psikolojideki uzantılarına.
Sürekli bel korsesiyle dolaşmak kasları nasıl atalete
uğratırsa, abartılarak temel ihtiyaçlar sınıfına sokulan konfor ve öcü haline
getirilen güvenlik saplantısının da psikolojik dayanıklılığımıza aynını
yaptığını ileri sürüyorlar.
Kaçışımızda, gerçekte olduğumuzdan daha kırılgan olduğumuz
varsayımı var. Oysa dayanıklılık gelişen bir şey. Ve geliştirilmeli. Kimse
durduk yerde sıkıntı çekmekten hoşlanmaz ama bütünlüklü bir yaşam, negatifi de dahil
eden bir esneklik ister. Onu telkinlerle, bastırmayla vb allayıp pullamaya,
dayanılır kılmaya çalışmayan, kaçınmayan, neyse öylece alıp sindirime katan bir
yaklaşım.
Pasif bir kabulden ötesi. Bilinçli bir ilişkilenme.
*
Bunun için temel kabullenmelerimizi şöyle bir sorgulamak
gerek herhalde.
“Negatif kötüdür!”
Neden? Aslında hayatta sadece olan var. Bunu sınıflara
ayıran biziz.
İnsanlar ölür.
Trafik tıkanır.
Ruhsal olarak dipleriz.
Mutluluktan ayaklarımız yerden kesilir.
Savaş çıkar.
Barış olur.
İçimizden şiddetli duygular yükselir. Bazen de tanrısal
bir sevgi.
Negatifle bilinçli bir ilişkilenme bizi ne mazoşist yapar
ne de pasifleştirir, duygusuzlaştırır.
Peki, bugünün yaygın yaklaşımı ne yapıyor? Beş
dakikalığına bir trafik tıkanıklığı gibi (ne bekliyorduk ki?) kolay bir zorluğa
bile katlanamayacak kadar gevşemiş tahammül kaslarımız?
Hayata karşılık yerine tepki verişimiz?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder