Canlılığı nereye uyandığımı bulandıran bir rüyadan gözlerimi açtım. Artık rüya halinde olmadığımın farkındaydım ama o kadar. Gördüklerimden flaşlar çakan kafamda “Asıl Gerçek!” bu geride bıraktığımdı. Gündelik gerçekliğin gücüne uzun boylu dayanamadı inadı ve geride tadının yoğunluğundan başka bir şey bırakmadı ama bana gerçeklik algısına inancımız üzerine söyleyeceğini söyledi.
Hissettiğim gibi o rüya/rüyadaki miydim ben?
O halde neye dayanarak uyanıkken olduğum şeye inanayım?
Ben sandığım, uykuda-uyanık, birbiriyle tutarlı olmayan
bir haller geçidi olmasın?
*
Bir arkadaşım okul gazetesine yazdıklarımı bulup
çıkarmış. Kendi sesinin kaydını (ay ne çirkin bir şey bu!) mahcubiyetle
dinlemek gibi oldu. 14 yaşında bir “dimağ”ın (Huxley hayranıydım ve “bilinç”
böyle çevriliyordu) yarım yüzyıl sonra insana haddini bilmez bir çok bilmişlik
gelen güveniyle döktürdükleri. Bir yandan, acaba hâlâ mı öyleyim şüphesi
belirmiyor değil ama onun hissine geri dönebildiğimde bunun hayatı alabildiğine
ciddiye alan tutkulu bir kafa olduğunu görüyorum. O vakit de acaba hâlâ mı
öyleyim sorusu şüpheye değil, dileğe dönüşüyor. Arkadaşları yaşlarından
beklenen eğlencelerine, o ise Huxley’yine dalan kafa.
Yazılardan birini bir münazara üzerine yazmışım.
Münazaraları o zaman da severdim. Hiçbir ayak bağı sadakat duymadan bir
düşüncenin tam karşısına geçerek onu deminki güç ve “inanç” ile savunabilmek
yalnızca iyi bir düşünce egzersizi değil. Hayatta da yaptığım şey.
Astrolojiye harita çıkarmayı öğrenecek, Jung’un derinlik
psikolojisiyle harmanlayacak kadar yoğunlaşacak bir ilgi, hayatı onunla
açıklayabileceğime yekpare bir inanç duyduktan sonra aynı şevkle septiklerin
tarafına geçip eleştirel düşüncenin ilkelerine kollarımı sıvayışım. Onun da
kıt, künt, kör yanlarını seçmeye başlayışım. Hayat ve gerçeklik yorumlarımı
elimde Occam’ın Usturasıyla Gotik bir taş ustasının keskisinin birbirini
izlemesiyle tıraşlayışım.
Bunlar hep içten içe hiçbirinin “asıl” ya da “suret”
olmadığını, birer haller geçidi olduğumuzu sezdiğimi göstermesin?
Öyleyse belki üslupta bir incelme bir yana, o 14 yaşındakinden
pek de uzağa düşmemişimdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder