Boğaz’ın gerçekte olmayacak tenhalıkta bir kıyısında suya enlice bir dil gibi uzanan ahşap iskelenin başındayım. Bir şeyler getirmiş, taşıyorlar. Bakıyorum, bronzdan devasa asker botları, şimdiden oksitlenmiş, savaş yorgunu görünüyorlar. Koreli bir sanatçının işiymiş. Deniz tabanına yerleştirileceklermiş. Nasıl görünürdü demeye kalmadan zihin gözüm suyun dipsiz derinliklerine ve zamanda ileriye kayıyor. Bulanık kütle de etraf seçilecek kadar -gece görüşlü dürbünlerin ışığı gibi- meşum bir ışıkla aydınlanıyor ve orada buradaki postalları görüyorum. Sahipsiz adımlar gibi uzayıp gidiyorlar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder