Yazlıkçılar gitti, kamyonlar bütün bir hışımla geri döndü.
Moloz, beton, iş
makinesi.. yükleri ne olursa olsun hızlı, boşken Azrail süratiyle yolun toz
toprağını girdaplandırıp, içine de seni çekmek ister gibi gelip geçiyorlar. İki
bacağın, kabuksuz insan gövdenle dar yolları onlarla paylaşıyorsun.
Yürüyüşünün zemini
mecburen asfalt, kenarı da böyle.
Ya içi?
Geçen gün bahardan beri
ilk kez Gölköy’e yürüdüm. İskelelerinin çoğu sökülmüş, kumunu yağmur bastırmış,
asfalttan başka bir şeye basmanın hoşluğuyla, mis kokulu ıssızlığı ciğerime
çekerek.
Tenhalığın yardımıyla neyi
algılarımın ön planına çekeceğim kolay, kendiliğinden bir seçime dönüşüyor.
Bırak kamyonları,
gürültüleri ve uzantısı oldukları şeylerle yolun kenarından geçip gitsinler.
Sen kendi yolunu yürü.
*
Yarımadanın bu taraftaki
en güzel yeri ama ben senin gibi idare edemiyorum, dedi Mehmet: Uzun süre
burada yaşayabileceğimi sanmam. Elektriği iyi gelmiyor.
Pazardan aldığın köy
tereyağını ısıtıp üzerine çıkan kalbe zararlı köpüğünü sıyırmak gibi dedim:
Gösterişçi para
sahipleriyle onların peşinden bir “Burası Bodrum!” (tercümesi, her tür
aşırılığı kaldırır) tipi yaratmışları koy bir yana; bütün parasını Doğan’dı,
Şahin’di, arabasının irikıyım hoparlörlerine yatıran kalfaların (mı?) imanına
kadar açarak gelip geçerken gürültüye kattığı Türkçe sözlü müziklerini tuzlu
suyun kalıntıları gibi sil kulaklarından; arkandaki (bazısının Ramses’e
benzettiği), köye kol kanat geren kayalık tepeyi, berideki Karadağ’ı nirengi al
ve her seferinde burasıyla arandaki dolaysız ilişkiye dön. Dilsiz, tarzsız, derin ve güçlü.
Onda yürü de bak, kalburun
altı nasıl da gerilere düşüyor.
*
Yakıt tazelemek
istediğimde başvurduklarımdan Ajahn Chah’nın, A Tree in the Forrest derlemesinden:
Mutluluk ve mutsuzluk olduğumuzu sanmak yanlış görüştür. Böyle görmek, şeylerin hakiki doğasının tam ve berrak anlayışı değildir. Gerçek, bizim şeyleri arzularımıza boyun eğdiremeyeceğimizdir. Doğanın yolunu izler onlar.
Basit bir benzetme şudur:
Gidip otoyolun ortasına oturduğunuzu varsayın. Araçlara kızıp “Burdan geçmeyin!
Burdan geçmeyin!” diye bağırıp çağıramazsınız. Burası bir otoyol. E, ne
yapacaksınız? Yoldan çekilirsiniz. Yol, arabaların geçtiği yerdir. Onların
orada olmamasını isterseniz acı çekersiniz.
Aynı şey, kendi şartları
doğrultusunda ortaya çıkıp kaybolan fenomenler için de geçerli. Sözgelimi
meditasyona oturup da bir ses bizi rahatsız ettiğinde. Sesin bizi rahatsız
ettiği anlayışıyla da acı çekeriz. Ses sesten ibarettir. Bu şekilde anlarsak
ötesi de yoktur. Onu nasılsa öyle olmaya bırakırız. Sesin bir şey, bizim başka
şey olduğumuzu biliriz. Bu hakikatin gerçek bilgisidir. İki yanlı görür, huzur
duyarsınız. Tek yanlı görürseniz acı orada olacaktır. İki yanlı gördüğünüzde
Orta Yolu izlersiniz. Zihin için doğru pratik budur. Anlayışımızı güçlendirmek
dediğimiz budur. Gelip geçen fenomenlerin doğası geçicilik ve ölümdür ama
onlara dört elle tutunmak isteriz. Onlara tamah eder, beraberimizde taşırız.
Gerçek olmalarını isteriz. Hakikati hakiki olmayan şeylerde bulmak isteriz.
Böyle gören ve gelip geçici şeylere ta kendisiymiş gibi asılan kişi acı çeker.
Buda, bir durup bunu derinlemesine düşünmemizi söyler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder