2 Kasım 2021 Salı

KENARINDAN KAMYONLAR GEÇEN YÜRÜYÜŞ

Yazlıkçılar gitti, kamyonlar bütün bir hışımla geri döndü.

Moloz, beton, iş makinesi.. yükleri ne olursa olsun hızlı, boşken Azrail süratiyle yolun toz toprağını girdaplandırıp, içine de seni çekmek ister gibi gelip geçiyorlar. İki bacağın, kabuksuz insan gövdenle dar yolları onlarla paylaşıyorsun.

Yürüyüşünün zemini mecburen asfalt, kenarı da böyle.

Ya içi?

Geçen gün bahardan beri ilk kez Gölköy’e yürüdüm. İskelelerinin çoğu sökülmüş, kumunu yağmur bastırmış, asfalttan başka bir şeye basmanın hoşluğuyla, mis kokulu ıssızlığı ciğerime çekerek.

Tenhalığın yardımıyla neyi algılarımın ön planına çekeceğim kolay, kendiliğinden bir seçime dönüşüyor.

Bırak kamyonları, gürültüleri ve uzantısı oldukları şeylerle yolun kenarından geçip gitsinler.

Sen kendi yolunu yürü.

*

Yarımadanın bu taraftaki en güzel yeri ama ben senin gibi idare edemiyorum, dedi Mehmet: Uzun süre burada yaşayabileceğimi sanmam. Elektriği iyi gelmiyor.

Pazardan aldığın köy tereyağını ısıtıp üzerine çıkan kalbe zararlı köpüğünü sıyırmak gibi dedim:

Gösterişçi para sahipleriyle onların peşinden bir “Burası Bodrum!” (tercümesi, her tür aşırılığı kaldırır) tipi yaratmışları koy bir yana; bütün parasını Doğan’dı, Şahin’di, arabasının irikıyım hoparlörlerine yatıran kalfaların (mı?) imanına kadar açarak gelip geçerken gürültüye kattığı Türkçe sözlü müziklerini tuzlu suyun kalıntıları gibi sil kulaklarından; arkandaki (bazısının Ramses’e benzettiği), köye kol kanat geren kayalık tepeyi, berideki Karadağ’ı nirengi al ve her seferinde burasıyla arandaki dolaysız ilişkiye dön. Dilsiz, tarzsız, derin ve güçlü.

Onda yürü de bak, kalburun altı nasıl da gerilere düşüyor.


Sezon sonu

*

Yakıt tazelemek istediğimde başvurduklarımdan Ajahn Chah’nın, A Tree in the Forrest derlemesinden:

Mutluluk ve mutsuzluk olduğumuzu sanmak yanlış görüştür. Böyle görmek, şeylerin hakiki doğasının tam ve berrak anlayışı değildir. Gerçek, bizim şeyleri arzularımıza boyun eğdiremeyeceğimizdir. Doğanın yolunu izler onlar.

Basit bir benzetme şudur: Gidip otoyolun ortasına oturduğunuzu varsayın. Araçlara kızıp “Burdan geçmeyin! Burdan geçmeyin!” diye bağırıp çağıramazsınız. Burası bir otoyol. E, ne yapacaksınız? Yoldan çekilirsiniz. Yol, arabaların geçtiği yerdir. Onların orada olmamasını isterseniz acı çekersiniz.

Aynı şey, kendi şartları doğrultusunda ortaya çıkıp kaybolan fenomenler için de geçerli. Sözgelimi meditasyona oturup da bir ses bizi rahatsız ettiğinde. Sesin bizi rahatsız ettiği anlayışıyla da acı çekeriz. Ses sesten ibarettir. Bu şekilde anlarsak ötesi de yoktur. Onu nasılsa öyle olmaya bırakırız. Sesin bir şey, bizim başka şey olduğumuzu biliriz. Bu hakikatin gerçek bilgisidir. İki yanlı görür, huzur duyarsınız. Tek yanlı görürseniz acı orada olacaktır. İki yanlı gördüğünüzde Orta Yolu izlersiniz. Zihin için doğru pratik budur. Anlayışımızı güçlendirmek dediğimiz budur. Gelip geçen fenomenlerin doğası geçicilik ve ölümdür ama onlara dört elle tutunmak isteriz. Onlara tamah eder, beraberimizde taşırız. Gerçek olmalarını isteriz. Hakikati hakiki olmayan şeylerde bulmak isteriz. Böyle gören ve gelip geçici şeylere ta kendisiymiş gibi asılan kişi acı çeker. Buda, bir durup bunu derinlemesine düşünmemizi söyler.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder