Güne başlarken kendi içinden yükselecek tepkileri de hatırlat kendine.
Genel tepki dağarını.
Çünkü bizi uğraştıran, dış koşullar kadar, aslında onlardan önce bizim onlara
verdiğimiz tepkiler.
Seni en çok zorlayan, en
nahoş, klostrofobik olanlardan, her seferinde duvara tosladığın hissini
verenlerden başla.
Atılganlığı, gücüyle genç
bir kurt köpeğine benzeyen, kayışını tutarken seni bir anda şu ya da bu yöne
çekiştiren, yere kapaklanmanın eşiğine getiren sabırsızlığını.
Ona kapıldığında peşinden
gelen tahammülsüzlük ve sürecek olursa dönüşeceği öfkeyi.
Bunlardan duyduğun
bıkkınlık, umutsuzluk ve dönüp kendini yargılamayı.
Şu ya da bu hayalinin
kırılıvermesini.
Çürük dişe şeker değmesi
kadar keskin hissettiğin aşırı hassasiyeti, iritasyonu.
Kibrini. Yargılamayı,
tepeden bakmayı, alaycılığı kendine hak bilme duygusunu.
Yelpazenin seni daraltan,
boğan, sığlaştıran ucunda ne varsa başlayan gün içinde bunlara düşüverme,
kapılıverme olasılığını kendine hatırlat.
*
Ama yelpazenin öbür ucunu
da.
Zihninin, yüreğinin
durulma, berraklaşma, genişleme yetisini.
Kusurlarına/kusurlara
yargılamadan yansız, panoramik bir bakışı.
Kucaklayıcılığı.
Huzuru.
Bilinmeyen ile barışı.
*
Gün, sekiz yönden esecek
rüzgarlarla kıyıya ne taşıyacağı belirsiz deniz gibi, deneyimini
biçimlendirirken bütün bunlardan ve henüz hiç tanımadığın kim bilir nasıl
bileşimlerden şeyler getirip bırakabilir kıyına.
İşte onu hatırlat kendine
ki hayatın etrafına çizdiğin ya da çizmek için her şeyi yapabileceğin bir çember
olmadığını unutmayasın.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder