Kotrası, katamaranı, ahşabı (az), pleksiglası (bolca), motorlusu, yelkenlisi, milyonlarca doların yüzdürüldüğü koyda ipini koparmış, gelip plajın güvenlik dubalarına dayanmıştı. Sahipsiz, bakımsız, ufacık bir balıkçı teknesi. Çürüyen metal kısımlarından kirlenmiş beyaz boyasına yol yol pas akmış, dümeni bir külüstür teker, kaptan koltuğunun süngeri dışarı fışkırdı fışkıracak.
Mavi boyalı ismi Eyüp Baba.
Benzerlerinin barınağından
uzakta, benzemedikleriyle arasındaki çelişkiyi bakıp da gören olacak olursa
suratına çalmakta.
Sayıp döküyorsun işte Eyüp
Baba.
Keyif, prestij, statü (kılıç
ve kalkan) timsali oncası bir yanda, karşılarında sen.
Nasıl da gösterişliler
değil mi? Uzaktan safi ışıltı, pırıltı. Refah, güvence. Ya içleri? Sahip olma
hırsı, sahip olduğunu elde tutma, yarıştırma gailesi, dahasına bilenen iştah ve kaybetme korkusuyla beslenen
bir var bir yok mutluluk, dipsiz bir doyumsuzluk ile ne kadar çalkantılı?
İşlevinden ibaret bir
takacık, sahip olmayı hayata zemin taramayacak bir çapa atmakla bir tutma
aldanışını böyle tabak içinde göz önüne sermiyor mu?
Onun çırılçıplaklığı, nice
anlamla, simgeyle yüklenmiş diğerlerini bir anda rüküşleştirmiyor mu?
Gelip geçiciliğin unutulup
gidişine, yok sayılışına karşılık lamı cimi olmaz bir sadelik, kesinlikle
ortaya konuluşu bu karşılaşma.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder