Gece kalktığımda çatıdaydı. Yıldızların altında başını geriye atmış, uzak uçtaki koltuğunun sırtı bu tarafa dönük. Tek başına. Ortalık kadar sessiz, ekran ışıksız.
Denizden döndüğümde de.
Havlumu asarken dilimin ucuna gelen Günaydın!’ı geri çektim. Kahvaltımı
hazırlamak için içeri girdiğimde onun da sessizce aşağı indiğini gördüm.
Eğlenmeyi sevdiğini
duymuştum, beni bu yoğun tek başına kalma yetisiyle şaşırttı. Daha alanı
paylaşmaya başlar başlamaz. İlk o çıkıyor, cep telefonuna değil, sessizliğin,
manzaranın tadına dalıyordu. Derin bir hazla diye tamamladım ilk tanık
oluşumda. Özlemle. Susuyor ve kafasının ötesine açılıyor sanki. Boşluğa,
sükunete.
Hayret!
Yanındakilerle bas sesini
kısarak konuşması, böylece genel sesi aşağı çekmesiyle devamını getirdi.
Varolduğuna ikna olup
inandırmak için ses çıkarma zorlanımı duymayanlardan demek.
Ne hoş bir sürpriz!
Bakışlarımız
karşılaştığında selamlaşıyoruz. Arkasını döndüğü için özür diliyor. Rahatınıza bakın,
diyorum. İçimden, sizin rahatınız tıpatıp benimki de diye devam ediyorum. Dil
değmemiş sükunetin kıymetini biliyor, çekimini duyuyorsanız hoş geldiniz, sefa
getirdiniz bu hava sahasına.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder