Kafamın içinden çıkıp bedenimle daha dolaysız ilişkilendikçe yapıp ettiklerimi limon yalamışım gibi bir iç burulmasıyla hatırlıyorum.
Şu sadeleşme döneminin bir
yararı da o oluyor: Bedeni gözeterek yaşamak.
İyi bakarsan o da sana iyi
bakıyor.
Düzenli yaşamayı seviyor.
Döngülerinin gözetilmesinden hoşlanıyor. Yeterli ve yalın beslenmeyle
hafifliyor, zihnini de hafifletiyor.
Hepsi bu!
İdrakine varana dek sense alabildiğine
uzaklaşıp ona fikirlerin, kanıların, alışkanlıkların, bağımlılıkların aleminden
kamçı sallıyorsun.
Rahatlama sigarası, abur cuburu,
sosyalleşme-gevşeme alkolü, hareket tembelliği, dinlemeden anlamadan kendine
dayadığın eş-dost tavsiyesi anti depresanlar vd.
Yapılsın istediklerini
yapmıyor, en yapılmayacağı “kendin için” yapıyorsun. Kafanın içinde yaşayan bu
kendin’in taşıyıcısının bedenin olduğunu unutarak.
İşlediği, işlevini iyi
kötü yerine getirdiği sürece onu unutup yok bilerek.
Bilmezden geldiğin, bedenin yapılması gerekirken yapmadığın, yapılmaması
gerekirken yaptığın her şeyin karşılığını verdiği. Bugün yarın değilse de
o zamana allah kerim dediğin bir gelecekte. Ama mutlaka. Faturasının ağırlığı
ihmalinle, kulak vermeyişinin derinliğiyle orantılı.
Ona mekanik bir alet
(bazen de onun bunun ölçütlerine göre hoş görünmesini beklediğin bir vitrin)
muamelesi yapıyorsun. Alabildiğine de yanılıyorsun. Bütün o ruh hallerinin,
kronikleşebilen hoşnutsuzluğun, huzursuzluğun, tık nefesliğin, canı
burnundalığın zemini onun fizyolojik durumlarıyla döşeniyor. Farkında mısın?
Kenarına bir hikaye, anlatı iliştirdiğin, dış koşullardan bildiğin tepkilerinin
katıksız fiziksel çıkışlı olduğunun?
Bir sınır aşılana dek
aldırmıyor insan. Sonuçta sesini çıkarmayan bir hizmetkarım vardı. Derken bir
gün uyanıverdim. Bilmek ile idrak etmenin farkı. Adım ikincisiyle atılıyor.
Alkol ona yüklediğim anlamlardan, işlevlerden, yanılsamalarından vs soyundu, eksik olsun dediğim tadından ibaret kaldı.
Çok, karışık, kof yemek
midemden önce kafama ağır gelir oldu.
Hareketsizlik pislik kadar
rahatsız ediyor.
Suyunu, havasını, gıdasını,
uykusunu, bakımını ihmal etmiyorum. Bir derdi olduğunda fısıldaması yetiyor,
avaz avaz bağırmasına, hasta düşmesine, çöküp kalmasına gerek yok.
Artık iyi dostuz. Onun
için iyi olan benim için de iyi, kötü olan benim için de kötü.