Bu tecrit zamanı eşin dostun varlığını izleri, anılarıyla yaşar, içimi ısıtırken hayattaki müttefiklerim yalınlaşıyor, belirginleşiyor.
Şu sıra stoacılarla pek
içli dışlıyım. Minimalist felsefe diye bir şey varsa onlarınki. Pratik ama hiç
sığ değil. Faydalı ama faydacı da değil. Deneyimsel.
Arzusu hilafına imparator
edilmiş Marcus Aurelius, köle feylezof Epictetus.. Sadece devasa zorluklara,
çözmekle mükellef oldukları karmaşıklığa göğüs germemiş, gücün, statünün
tuzaklarına karşı da ruhlarını güçlendirmişler. Sağduyuları, gözlem güçleri,
akılları, vicdanları asıl dayanakları olmuş.
Her güne bir stoa
düşüncesi kitabından (The Daily Stoic: 366 Meditations on Wisdom, Perseverance
and the Art of Living) takvimin o gününe denk gelen düşünce ile yorumunu
okuyorum. Bir yandan da elimde okuduğum her kitabı hayattaki o anıma denk düşmüş Budist
Joseph Goldstein’dan İçgörü Deneyimi (The Experience of Insight) var. Stoacılar
ve Budistler.. Farklı yerlerden gelip öyle noktalarda birleşiyorlar ki bazen
neyi hangisinden işittiğimi ayırmak için durup düşünmem gerekiyor.
*
Zen ustalarından biri, çok
değer verdiği çay kaselerini “Kırıldı bile” diye eline alır, kullanır,
konuklarına sunarmış. Doğasında kırılmak olan bir şeyle böylece değerini bilerek
ama işi bağımlılığa vardırmadan ilişkilenmek.
Kırıldı bile!
Hayat, nesneler, biz.
Süreksizlik alnımızın yazısıysa neden sonsuzmuşuz gibi yaşarız ki? Ömrünün
sonuna gelenle duyduğumuz acı, bir de bu yanılsamanın, bağımlılığın sekteye
uğramasıyla katmerlenmiyor mu?
*
“İçiniz bir şeyin kaybıyla cız ettiğinde ona bir parçanızmış gibi değil de kırılabilir bir cam gibi bakın; yitip gittiğinde bunu hatırlar, allak bullak olmazsınız. Aynı şekilde, çocuğunuzu, kardeşinizi arkadaşınızı kucakladığınızda bu tecrübeye bütün arzularınızı yüklemeyin, arzularınızdan geri durun. Tıpkı zafer kazanmış generallerin arkasında durup ölümlü olduklarını hatırlatanlar gibi siz de değer verdiklerinizin size ait olmadığını, sonsuza dek değil, şimdilik bağışlandığını kendinize hatırlatın.” -Epictetus (Muzaffer komutanların kulağına ölümlü olduklarının fısıldanması bir Roma geleneği imiş.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder