5 Kasım 2019 Salı

YORGANLAR İLE AYAKLAR


Aktur görmeyeli iyice yeşermiş. Sadece bitkiler değil, evler de serpilmiş. Kapatılan balkonların üstleri önce balkon yapılmış, sonra onlar da kapatılıp evlere katılmış. Gözler ufak bir çıkıntıya, dörtgene tamamlanıp binaya dahil edilecek boşluğa takılmaya görsün, yapılar o yanlardan genişlemeye, büyümeye devam ediyor.

Yayılmak için yayılmak bu. Evler yağ biriktiren gövdeler gibi şişiyor, biçimsizleşiyor. Mevcutla kalmak, sınırları saymak düzenimizde yok. Biçimden taşmak, şekilsizleşmek ama alan açmak var. Bu sonu gelmez ihlal ve yayılma önce nefes aldırsa da nihai olarak yayılmayı refleks haline getiren soluksuzluğun nedeni değil mi?

Neyse.

Bakımlı siteden çıkarken çıkmaz bir sokağın dibinde gözlerden uzak son yolculuklarını bekleyen hurda yığını dikkatimi çekti. Hurdalara hep canlandırdıkları ilk hallerinin hayaliyle baktım. Ne ışıltı, ne sevinçler, ne karı koca çekişmeleri, taksitler sonra, kaçan uykular, kaçan ağız tadı. Yepyeni kokularından nasıl atılacaklarını bilememeye. Üç günlük heyecandan kaç günlük angaryaya.

Koçtaş’a bunun ardından uğradım. Ev için bir iki ufak tefeğe ihtiyaç vardı. Çeşitlilikleri kadar lüzumsuz ve cazip bin bir kalem arasında az önce bir hurda tefekkürüne dalmamışım gibi dolaştım. İştahla. Göbeğim ona buna hop ederek. Tam da göbeğim işte. Edinme arzusu insanı oradan yakalıyor.

Nefsimi yaptıkça kıvraklaştığım egzersizle yatıştırdım: Heyecanla aldın. Eve getirdin. Kullandın bir iki (ya da üç beş). Benzerlerinin, varlığını çoktan kanıksadığın, şekeri gitmiş yavan sakıza benzemiş yığınına kattın. Çekmecelerden, dolaplardan, yatak altılarından taşıp kapı üstlerine yapılan yeni dolapları da doldurdu dolduracak ıvır zıvıra.

Kısacası, hayalimde, yeni! heyecanının yerini bedeline, birikmeye, yığılmaya, şekilden çıkmaya, nesne hamallığına, kredi kartı tutsaklığına bıraktığı zamana sıçradım.

Kötü bir tatlı krizinden uyanmak gibi oldu.

Tersini yap dedim kendime. Her şey, her durum için eşya almak yerine mahrumiyet bölgesinde yaşar gibi bir eşyaya çok işlev biç.



Görünürdeki mahrumiyet ile gerçek mahrumiyet (sahip olarak doymaya kalkmak) belli ki birbirinin tam tersi çünkü.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder