Gülin Peter Handke’nin romanı Uzun bir dönüş
yolculuğu’nun fransızcasını verdi. Uzun zamandır fransızca okumuyordum.
Açtım. İlk yarım sayfayı (iki ya da üç Handke cümlesi) iki kere okudum ve akışa
girdim. Hangisiyse okuduğum dilin ayırt edici özellikleri (tempo, müzik, istiap
haddi -dallanıp budaklanmaya uygunluğu açısından) yerli yerinde kala dursun,
içerik ve ruhu damardan kanıma karışır gibi oluyor. Sopranodan altoya, q
klavyeden f’ye geçer gibi birini kapatıp diğerini açabiliyorum.
Bu geçişkenlik beni en mutlu eden, doyurucu
becerilerden biri.
Gülin dil kasımın esnekliğini çeviriye bağladı.
Günde sadece beş sayfa ama düzenli. Duş yapmak, dişlerini fırçalamak gibi
rutinin parçası ya da işte hafif bir yürüyüş, az bir ağırlık kaldırmak gibi.
Çeviri biley tekerim benim. Dili köreltmiyor.
Hem torba hem kazma kürek, bazen bisturi, bazen fırça, dürbün veya mikroskop, trampet ya da kaval gibi kullanma idmanı yaptırıyor.
Şöyle ya da böyle, dil elimden-cebimden
düşmeyen Rubik kübü. Kelimeler, cümleler, imgeler ve onların dillere çevirisi,
sürekli yoldaşım.
Dilsiz, zaman dışı dilimler ne kadar elzemse
dille iyi, esinleyici, eğlenceli, akışkan bir ilişki de bir o kadar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder