Gündoğan’ın çarşamba pazarı.
Masmavi sonbahar göğü altında beton sarmaşıkların
tırmandığı kel tepelere yan dönmüş cıvıl cıvıl bir bereket boynuzu.
Salkım salkım üzüm, kabuğu bakır ışıltılı soğan höyükleri, koçanlarca altın mısır,
limonlu havuzlarında enginarlar, domateslerin kızılı, narların fresko
yüzeyleri, çintar mantarları, siyahtan bordoya ton yelpazelerini açmış zeytinler,
peynir, balık. Brokoliden maydanoza, ıspanak ve fasulyeye biçimden biçime
yeşil. Havuçların alı, turuncusu….
Tezgahlar şen sokak ressamlarının paletleri.
Ve esas fırça: Işıl ışıl güz güneşi. Işık, bu
şenliğin üzerine bütün orkestrayı bir anda yeri göğü inleten bir kreşendoya doğru
şahlandıran şefin, dizlerinden güç alarak bedeniyle de onayladığı baton
hareketi gibi iniyor.
Renkler, biçimler, sesler ve gerilimsiz
yüzlerin toplu gülümsemesinde yansıyan ruh ile kamçılanan bir fanfar bu.
Pazarlar, hele ışık altında, algının dolaysızca
dönüştüğü şükran duaları.
*
Böyle bir uyanış ve teşvik, yemek yapma ve yeme
iştahımı körüklüyor. Onca ışık ve bolluk düş gücüme de yansıyor. Basit ve
lezzetli çeşitlemeler hayal/icat ediyorum. Kımıldama alanı sınırlı tezgah
başında gittikçe daha ekonomik, verimli hareketlerle kesiyor, doğruyor,
harmanlıyor, biri cezvelik iki gözlü ocağa sürüyorum.
Pazar fasılları tabağımı mutlu bir kedi
suratıyla ve “Elime sağlık!” diyerek kaldırışımla tamamına eriyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder