24 Ekim 2019 Perşembe

MİDYE


Akşamüzeri Gündoğan’da buluştuk. Güzelim pastırma yazında ıssız mı ıssız. Midyeci Şehmus’ta. Salaşo-şık bir kıyı lokantası. İstiridye kabuğu biçimli mönüsü damaktan önce söylenişleriyle dilde şehvet uyandıran olmadık çeşitlemelerle dolu (en sıradanı midyeli cafe de Paris). Sahibi Mardinliymiş.

Mardin ve midye. Paylaştıkları üç harf dışında hiçbir ilintisi olmayacak iki şey.

Selmin Şehmus’a ben de Mardinliyim, dedi, Mardinlilerin nasıl midye denince ilk akla gelenler olup çıktığını sordu.

Şehmus omuzlarını silkti. Bir hikayesi yoktu. İstanbul’a ilk göçenlerden birileri hasbelkader midye satmaya başlamış, bakmışlar oluyor, arkadan gelenlere yol göstermişler.

Yoğun bağlar içindeki bir toplulukta tesadüfün yarattığı başka bir üç harfli: Mem.

İlginç!

*

Bach’lı otobüs motoru
(24.10.2019)

Güven Parkın oradaki otobüs duraklarındayım. Gece. Ortalık pek tenha. Otobüs (belki de beklediğim) durağa yanaşır, kimse olmadığı için durmadan geçerken hemen bitişiğindeki üzeri kapalı geçide giriyorum. Otobüsün çıkardığı seste bir şey dikkatimi çekiyor. Acaba mı? Kulak kabartıyorum, evet! Gaz-debriyaj-değişen vites-yeniden gaz; temposu ve motor sesinin yaklaşabildiği kadar (rahat rahat yeterince) melodisiyle Jesu Bleibet Meine Freude’yi çalıyor. Tesadüf mü? Gidecekken kalıp bekliyorum. Her gelen otobüste aynı şey oluyor.



İçim sevinçle dolup taşıyor.

Etrafıma bakınıyor, paylaşacak birilerini arıyorum. Ama kimse yok.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder