Yürüyüşe çıkarıyorum onu. Bazen boynuna
kamerasını asıyorum. Bazen asmıyorum. Yürümeyi seviyor. Şehirde, kırda bayırda.
Dura baka, kona kalka. Koşturmayı sevmiyor.
Kolları sükunet kadar harekete de açık ama hep kendine
dönüp aldığını sindirmek, atacağını atmak üzere.
Ben aklım saatte yaşıyorum.
O ise yaşadıkça zaman var oluyor.
Ben hiçbir şeye geç kalmamalıyım.
Onun için sırf an var.
Benim Kronos’un cariyesi olmamdan hoşlanmıyor.
Hiç hoşlanmıyor. Sesi çıkmıyor ama onu ezdiğimin farkındayım. Ne yapayım?
Kendim zamandan özgür değilim ki onu bırakabileyim.
Ama bunun dışında iyi anlaşıyoruz. Çok iyi.
Gündelik olan benden soruluyor. Ödev ve sorumluluklar.
Vaatler ve yerine getirilmesi. Disiplin.
Sıra dışı onun alanı. Yolculuklar, keşifler,
karşılaşmalar. Darboğazlar ve çıkar yollar.
Ben ona yön veriyorum.
O bana derinlik.
Ben dışım, o iç.
Ben kelimelerle konuşuyorum.
O imgelerle.
Sesli düşündüğüm yerde onun kaynağı sessizlik.
Birbirimizin gözünün içine bakarak
yaşadığımızda bizimkinden âlâ dostluk yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder