Evi dağıttık, ayıkladık,
yeniden sınıflandırdık. Komşu sayılacağımız kuzinime ve yeni yerime
ayırdıklarım için nakliyeci çağırdık. Salonu doldurup arka odalara taşanlara
baktı. 17 metreküplük aracımız, dedi, işinizi görür. Yatak-yorgan, tabak çanak,
bir de şu, bu da olsun diyerek mevcuda eklediklerime çekinerek, kuşkuyla
baktık. Bunca şey. Sığacak mı? Uç uca iki otomobil eden etmeyen araçlarıyla
geldiler. Paketlendikçe şişen şeyleri gözümüzde büyüdükçe büyüyen bir yığın
ettiler, taşıdılar da taşıdılar. Ev boşalıp seslerimiz yankılanırken nihayet son
seferlerini yaptılar ve.. sordular: “Başka şeyiniz var mıydı? Daha yerimiz var
da.” Araç aldı, aklımız almadı.
17 metreküpün arkasından biz
de yola koyulduk. Gelinciklerle kızıla, hardal çiçekleriyle sarıya bulanan allı
güllü, ton ton da yeşile kesmiş doğayla Ege’yi bulduk.
Ardımızdan 17 metreküp de
ulaştı. Yeni eve ait olanlar yedirilecek yeni bir yığın olarak boşaltıldı.
Eksikleri gidere, gedikleri doldura yol alıyoruz. Yapılacak edilecek, düşünüp
taşınılacak şeyler. İmamesi kopmuş tespihin taneleri gibi bir dağılış hissi
bazen. Nereye nasıl yöneleceğini bilememe. Teoriler ile pratiğin açıldıkça
keskinleşen makası.
Kalıntısının 17 metreküp
olduğu bir yitme, yitirme..
Bahar çok güzel. Bir
vakitlerin köyü hâlâ sakin. İnşaat gürültüsü, yollarda ağır kamyonlar eksik
değil. Ama şu coğrafya ve iklim! Böyle iyiyim.
Odamın penceresi, burun
dibimdeki terasa atılmış iki küflü koltuk ile köşedeki paslı anteni
begonvillere karışıp cengelleşen sarmaşıkla paylaşıyor.
Bu da var, bu da. Neye
odaklanacağını sen seç der gibi.
Gerçekten de, bir sonraki
vitesin henüz kararlaştırılmadığı bir debriyaj aralığında gibiyim.
Dinamik bir askıda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder