Erik ağacının yeşil ışığına karşı siluetleşen yaprakları
arasından bir alakarganın dediğim dedik gak gakları geçti. Üç nokta gibi,
aralıklı, Ona uzaklardan yükselen türdeşlerininki, bir vapur düdüğü, hızını
keserek inişe geçmiş bir uçak ve diğerleri karıştı.
Küçük balkon genel bir sükunet fonuna serpilen bu tür
seslerle işitsel bir zevk kaynağı hep. Kargalar, martılar, vapur ve uçak,
yağmur ve rüzgar, aşağı yukarı bir oktavın şu veya bu sıra, ilişki, hacim ile
yükselen başlıca sesleri.
Sonra, hava güneşliyse renkli, değilse puslu ışık
oyunları.
Otur, dinle, seyret, neşelen, teselli bul, yatış, coş.
Biriken kuru yapraklarını süpürdüm, bir iki kova suyla
tozunu akıttım. Halat kalınlığına doğru giden örümcek ibrişimlerine ilişmedim.
Üzerinde kaç kitap çevirdiğim katlanır duvar masacığının menteşelerini de
yoklamadım hâlâ işliyorlar mı diye.
Öndeki, oncacık toprağıyla üç ağaç yetiştirmiş sette ortadaki ağacı kesmişler. Kavgada kırılan ön dişiyle bedbaht bir ağzın gülümsemesi gibi şimdi yatak odamdan görünen.
Ne komşular geldi geçti. Apartmanın temeli kadar kalıcı görünürken öldüler, gürültüleri sonsuza kadar sürecekmiş gibi bunaltırken taşınıp taşınıp gittiler, gölge gibi gelip öylece giden de bol oldu.
Buraya geldiğimde 38 yaşındaydım. Hep orada kalacakmışım
gibi hissederken ne zaman neyle geçtiğine şaşa kaldığım bir yaş.
Damağımı yokluyorum. Eskiden hoşlandıklarından
hoşlanmadığı, kolayca kaldırdıklarından dayanamadığı var.
Ama hep aynı hazla karşılık verdikleri de.
Balkonda oturup deminki cilveli
güneşin yerini alıveren usulcacık yağmurun yapraklardaki hışırtısına karışan uçak,
ezan vd sesleri dinlemek, toprağın yükselen kokusunu koklamak, yorgun şehir
nefesini tazeleyen esintiyi hissetmek gibi.
İstediğim hiçbir zaman esirgemediği evimdeyim duygusuyla küçük evin küçük balkonu.
Onca değişime rağmen. Onca değişimle birlikte.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder