26 Haziran 2017 Pazartesi

YAZ GELİVERDİ

Çok öne çekilmiş bir güz havası Haziran’ın son haftasına kadar sürdü de sürdü. Güneş altında saatlerce kesilmek bilmeyerek denizi de kudurtan deli deli rüzgarlar (aslında sevdiğim bir kıvam ama zamansızlığıyla ürkütücüydü). Ramazandı, üniversite sınavlarıydı derken alışılmadık ölçüde tenhaydı da. Daha ne istersin demek varken bir yandan yadırgıyordum.

Bayramın ilk günüyle sahne aniden değişti.

Hepsi birden geldiler.

Eritici sıcak.

Sivrisinekler (bu ikisinin birlikte insanı arenada şişlenen boğaya çevirmesi işten değil).

“Ses çıkarıyorum, o halde varım!” diyen çığlık çığlığa kalabalık.

İskeleyi ıslak bir et yığınına çevirirken iki lafın başı ezici bir yaşama sevinciyle “.mına koyarak” sulara atlayan, çıkıp çıkıp “.mına koya” koya yeniden atlayan genç erkekler. Akşam oldu mu bulabildikleri tek eğlence saatlerce siteyi dört tekerli motorlarıyla turlamak olan ergenler. Arkalarında kabaktı, aydı, çekirdekten izler bırakarak piyasa eden aileler. Çöp yığınları. Mangallar cümbüşünden yükselen soluk kesici dumanYolları iltihaplı bir boğaz gibi kapayan yurdun dört bir köşesinden arabalar.

Bu listenin düşündüreceği gibi değil ama içim. Hani ruhumun kübist bir tablosu yapılacak olsa epey bir parçasının bir arada ayrıksı bir gülümseme oluşturacağı bir resim olurdu.

My favorite things’in Coltraine yorumu ya da.

Olanın alınıp sivriliğin, keskinliğin başka (üst) bir uyuma tırmandığı yeni bir bütün haline sevk edilmesi.


Çeri çöpü, şusu busuyla evet, en sevdiğim mevsim geliverdi.

*

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder