22 Haziran 2017 Perşembe

DAĞ BAYIR

Flütü savsaklamasam da heyecanı düzleşir olunca heybeyle omzuma vurup yeniden doğaya salayım dedim. Uzun zamandır içerde çalışıyordum.

Toprak yolda hop hop kurbağa yavruları, kısacık bir şimşek gibi aralarından süzülen ufak bir yılan, sabah dedikodularının en hararetli kısmını geride bırakmış kuşlar eşliğinde güzel bir yürüyüş ve patikanın kıyısında taburemi açtım. Balıkçı barınağına vuran denizin şıpırtısı oraya kadar geliyordu, ne hoş. Hiç yalnızlık çekmeyecek insansız seslerden yana dediğim flütü çıkardım ki gelirken başka bir yolda yürüdüklerini gördüğüm iki teyze patikanın kenarında bitiverdi. Şişman ve yayılmacı, “A aferin, müzik mi çalıyorsun, hadi çal da dinleyelim!” dediler. “Ben müziğe bayılırım!” dedi biri, diğeri de ona katıldı. “Kaç numarada oturuyorsun sen? Gelir, dinleriz.” Başımdaki siperli bandanayla güneş gözlükleri, olduğumdan daha genç göstermiş olmalı. “Alıştırma yapıyorum, sıkıcı şeyler, siz yürüyüşünüzden olmayın” deyip adresimi de geçiştirip neye uğradığını şaşıran parmaklarla başladım. “Öğreniyor daha bu” dedi biri diğerine, sohbetleri ve yollarına devam ettiler.

Evet, flütün duygusundan uzaklaşmış, mekanikleşmişim. Gitarda da böyle olmuş, nerede nasıl olduğuma bakmadan zorbaca üzerimde kırbaç şaklatarak zevk almasam da sürdürmüş, aletten soğumuş gitmiştim. Suyuna gitmek, neden hoşlandığını anlamaya çalışmak yerine çocuğunu zorla piyano dersine götürmek gibi.

Gel flüt, seninle ilişkimizi köşe bucak tazeleyelim, başlangıç zihnine dönelim. Ne var ne yoksa birbirimizi anı anına hissedelim, ben seni işiteyim, sen beni seslendir. Ne yapıyorsak gönülden gelsin, hoşa gitsin.

Dört duvar arasından çıkmak, toprağa basmak, börtü böceğe, sesler seslere karışmak ikimize de iyi geldi. Daha atılacak epey bir gereksiz gerginlik birikmiş, niteliğin yerini niceliğin almasıyla sesler de kirlenmiş. Ama asfalttan çıkıp patikaya vurduk ya, olur, yatağını bulur hepsi yine.


Bazen utangaçça bahçede beliren (ama kediler yüzünden kovalamak zorunda kaldığım) terk edilmiş (ya da kirişi kırmış) çoban köpeği, sessiz sedasız yürüyüşünü yapan adamın peşinden ayrılıp yanıma geldi. Çıt çıkarmadan arkamda uzandı. Bir ara kalkıp gerindikten sonra biraz ötede yanım sıra yeniden oturdu ve sonuna kadar da kaldı. O, cırcırları flütle rekabete giren ağustosböcekleri ve sokması etmesi olmadan konup kalkan tüysü meyve sinekleriyle saati saat ettim. (Teyzeler üst yoldan dönerken kaptırmış çalıyordum, “Arkadaşımız öğrenmiş!” dedi biri.) Açık havada iyi bir jimnastik seansından çıkmışım gibi bir rahatlamayla kalktım. Peşimde mahcup ahbabım, sahilin iri çakılları üzerinden yürüyüp döndüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder