18 Ağustos 2016 Perşembe

AYİN

Güneş dağın ardında kaybolmazdan bir saat önce sahildeyim. Batı rüzgarı çoktan çıkmış, ortalığı kasıp kavurmakta oluyor. Haftalardır. İrili (yeni) ufaklı (parçacıklar haline gelecek kadar eski) çöplerin batıya bakan koyun kıyısına kaynaşarak yığılması demek bu yönden esen rüzgar.

Kardeşim, okyanuslarda büyüdükçe büyüyen çöp “yamalarını” (bunlar arasında Texas eyaleti kadar büyük olan varmış) kast ederek yine de şanslıyız! diyordu, çöpsüz aralıklar hâlâ var.

Çöpler konusunda içimi döktüğümde de “Tamam, biz gidip kendimizinkini uslu uslu çöp bidonlarına atıyor, içimiz rahat geri dönüyoruz ama yaptığımız pisliği halının altına süpürmekten ibaret” demişti.

Ardından ekledi. “Aslında bütün yaptığımız sorunlara yer değiştirtmek.”

Derken, kafamda çok mumlu bir ampul yakan bu düşüncenin benzerine Budist Pema Chödrön’de rastladım:

“Dağılan, parçalarına ayrılan oluşumlar bir tür sınav olduğu gibi bir tür şifadır da. Meselenin sınavı vermek ya da sorunun üstesinden gelmek olduğunu düşünürüz, oysa gerçekte sorunlar çözülmez. Bir araya gelir, dağılırlar. Sonra yeniden bir araya gelir, yine dağılırlar. Böyledir. Şifa, tüm bunların oluşuna, acıya, rahatlamaya, perişanlık ve sevince yer açmaktan gelir.”

İri taşların üzerinden, çöp katmanları arasından suya girerken Buda’nın derin bir tenor olarak hayal ettiğim sesinden bunlara ekleyeceği sözünü canlandırıyorum:

“Samsara’yı düzeltemezsiniz!” (Samsara’nın, insanın zihnin sakat işleyişiyle yarattığı yeryüzündeki cehennemin iler tutar yanı yoktur çünkü anlamında. Ancak gerçek doğasını görerek ötesine geçebilirsiniz.)

Çöplerden sıyrılıp sudaki çığlık çığlığa kalabalığa karışıyorum. Tiz sesli küçükler, rengarenk haşema, makarna dedikleri renkli köpükten yüzme çubukları, simitler, kolluklar, irili ufaklı, genç yaşlı, kadın erkek bin bir ayrı hikaye, gerçeklik.

Rüzgar çalkantılı denizden fiskeler, şamarlar savuruyor yüzüme. Suyun rengi kıyıdan açıldıkça koyulaşıyor, ıslak kirpiklerle kıstığım gözlerimde ışık tayfına ayrılırken o menekşe-laciverde dönüyor.

İnsanlar, sesleri çok geride artık. Kaynayan sularda bir başımayım. Rüzgarın keyfine göre dalgalar ya kaba –uzanırsın, hamak gibi kuşatıp sallarlar seni- ya da hırçın ve düzensiz. Su, tuzlu ve sıcak, saten bir pelerin gibi, bikini hariç çıplak bedenimde; benim için dalganın ikisi de bir.

Işık.. Yerini artık koşar adım gölgelere bırakmadan en tatlı halinde. Sıcak, derin, yumuşak.


Ruhumu tersyüz edilen bir cep gibi boşaltıyorum; ışığa, su, rüzgar ve dalgalara. Kımıldanışı suyunkine karışan parçacıklardan ibaretim. Kayaları döven denizin yüksek perdeden uğultusu içinde ben derin bir sessizliğin dibini boylarken güneş de dağın ardında kayboluyor.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder