Kolektif ruhun çalkantısı misliyle güçlü bir çekim
yaratıyor. Dışına çıkmak, dışında kalmak, düşünmek, hissetmek zor.
İki deprem arası sokağa dökülerek açıkta sabahlayan ahali
gibiyiz. Özel hayat kaybolmuş, kişisel deneyim önemsizleşmekle kalmamış,
neredeyse münasebetsiz kaçmakta.
Kolektif yaşananda nüanslar, derinlik, etraflılık kayboluyor.
Geriye kalan kaba, zorlayıcı bir ağırlık.
Kaygı, kötümserlik, siyah beyazlaşma. Çoğaltıldıkça
kısırlaşan, kısırlaştıran bir tekrar.
*
Fernando Pessoa: “İçine bir miktar budalalık karışmadan hiçbir
zekice fikir genel kabul göremez. Kolektif düşünce aptalcadır çünkü
kolektiftir. Hiçbir şey, barındırdığı zekayı büyük ölçüde kapısında –bir geçiş ücreti gibi- bırakmaksızın kolektif alana giremez.”
*
Çokça pastoral hayatım
devam ediyor. Memur izinlerinin kaldırılmasıyla kalabalık dörtte birine inip
kalabalık olmaktan çıktı. Sıcak ise olağanüstü halini sürdürüyor. Akkor.
Kavurucu. Eritip kişisel ayrıntıları ortadan kaldırmada kolektif ruhla bir. Ama
kolektif ruh bana kendimi ne kadar yersiz yurtsuzlaşmış hissettiriyorsa bu
sıcakta o kadar evimdeyim.
Batı koyunun kuzey
yamacında yeni bir “müzik stüdyosu” buluverdim: Geniş dallarıyla ferah bir
çadır oluşturan bir çamın altı. Benden önce keşfedilmiş. Taşlarla çevrili bir
ateş çemberi var. Bir dala asılı çay ve küp şeker torbaları. Bir de.. tek
kolluğu kopuk plastik bir sandalye! Saptığım patikanın ucunda Yörük çadırınınkini
anımsatan ağzında koskoca bir “Hoş geldin!” ile karşıladı.
Bugün dördüncü gidişimdi. Sabahın
köründe harlanmış sıcaktan geçip reçine kokulu gölgesine daldım. Plastik
koltuğa kuruldum. Bekledim ruhum da gelsin, bir olalım, çamın gövdesiyle
birlikte anda köklenip dallanalım.
Sonra başladım. Çalışıp
çaldıkça ısınıp genişledim. Kolektif de kişisel de akıp gitti üzerimden. Sadece
birer meyve gibi olgunlaşmaya, dolmaya, tatlanmaya devam eden sesler kaldı.
Müzik.
Ne kadar sağaltıcı.
Arındırıcı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder