27 Temmuz 2016 Çarşamba

PARÇALI

Kolektif ruhun çalkantısı misliyle güçlü bir çekim yaratıyor. Dışına çıkmak, dışında kalmak, düşünmek, hissetmek zor.

İki deprem arası sokağa dökülerek açıkta sabahlayan ahali gibiyiz. Özel hayat kaybolmuş, kişisel deneyim önemsizleşmekle kalmamış, neredeyse münasebetsiz kaçmakta.

Kolektif yaşananda nüanslar, derinlik, etraflılık kayboluyor. Geriye kalan kaba, zorlayıcı bir ağırlık.

Kaygı, kötümserlik, siyah beyazlaşma. Çoğaltıldıkça kısırlaşan, kısırlaştıran bir tekrar.

*
Fernando Pessoa: “İçine bir miktar budalalık karışmadan hiçbir zekice fikir genel kabul göremez. Kolektif düşünce aptalcadır çünkü kolektiftir. Hiçbir şey, barındırdığı zekayı büyük ölçüde kapısında –bir geçiş ücreti gibi- bırakmaksızın kolektif alana giremez.”



*
Çokça pastoral hayatım devam ediyor. Memur izinlerinin kaldırılmasıyla kalabalık dörtte birine inip kalabalık olmaktan çıktı. Sıcak ise olağanüstü halini sürdürüyor. Akkor. Kavurucu. Eritip kişisel ayrıntıları ortadan kaldırmada kolektif ruhla bir. Ama kolektif ruh bana kendimi ne kadar yersiz yurtsuzlaşmış hissettiriyorsa bu sıcakta o kadar evimdeyim.

Batı koyunun kuzey yamacında yeni bir “müzik stüdyosu” buluverdim: Geniş dallarıyla ferah bir çadır oluşturan bir çamın altı. Benden önce keşfedilmiş. Taşlarla çevrili bir ateş çemberi var. Bir dala asılı çay ve küp şeker torbaları. Bir de.. tek kolluğu kopuk plastik bir sandalye! Saptığım patikanın ucunda Yörük çadırınınkini anımsatan ağzında koskoca bir “Hoş geldin!” ile karşıladı.



Bugün dördüncü gidişimdi. Sabahın köründe harlanmış sıcaktan geçip reçine kokulu gölgesine daldım. Plastik koltuğa kuruldum. Bekledim ruhum da gelsin, bir olalım, çamın gövdesiyle birlikte anda köklenip dallanalım.

Sonra başladım. Çalışıp çaldıkça ısınıp genişledim. Kolektif de kişisel de akıp gitti üzerimden. Sadece birer meyve gibi olgunlaşmaya, dolmaya, tatlanmaya devam eden sesler kaldı. Müzik.




Ne kadar sağaltıcı. Arındırıcı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder