Gözü divandaki saza takılan elektrikçi “O flüt sesi
sizden mi geliyor?” diye sordu. Lamba takmaya gelmişti. Evet, ama nereden
duymuş ki? Neredeyse otuz yıllık lambanın artık duvara kaynamış olmasından
korktuğum paslı vidalarını gayet ekonomik hareketlerle sökerken “Geçende Korsan
koyunun oralardan geçiyordum” dedi. “Birden kulağıma gelmeye başladı. Masal
gibiydi..” Bileziğinde en yenilerinin kanatları hala belirgin, diğerleriniyse
zamanın toza çevirdiği böcek kalıntılarından kalın bir katmanla eski fanusu
bana uzattı. “Ortaokulda bize de vermişlerdi. Çalardım. Sonra unuttuk gitti
tabii.” Elleri ustaca işlemeye devam ederken uzaklaşan bir sesle ekledi. “İnsanın
bir müzik aleti çalması öyle güzel ki. Önemli.. Hangisi olursa olsun.” Buralıymış
ama babamın köyünü, civarları tanıyordu. “Pamuk toplamaya gelirdik
çocukluğumuzda.”
Tıkıt tıkır, tertemiz çalıştı. Gittiğinde babama sordum.
Tanıyormuş. “Ne zaman karşılaşsak yerlere kadar eğilerek ellerime sarılır.”
Geldiğinde selamlar selamlamaz babamın okuduğu kitabı alıp ilgiyle karıştırmış.
Bodur bir gövdede ince bir ruh.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder