Ne çok konuşuyor. Çok da sevdiğim biri. Renkli, zeki.
Yine de, durmadan konuşan kim olursa olsun, bir süre sonra
konu arka plana kayarken miktar ve karşısındakini hiçe sayan dayatılma biçimi öne
çıkıyor ve ben aşama aşama dönüşüyorum.
Uyuşmaya başlayan zihnim kaynar suya atılan bir marul yaprağı
gibi pörsüyor. Canlılığını kaybediyor. Oradan ayrılma dürtüsü bile yok oluyor. Donuklaşmanın ileri bir safhasında moleküllerine ayrıldığını, bir
esintiyle dağılıp gitmenin eşiğinde olduğunu bedenim de hissediyor. Ne oradayım
ne kendi içimde. Sahneden siliniyor, buharlaşıyorum.
Nihayet bittiğinde tükenmişliği üstümden atmam zaman
alıyor.
Belki üç dakikadan uzun süre kesintisiz anlatacak şeyi
olmayan biri oluşum da dengeyi aleyhime bozuyor, bu tahterevallide hep havada
kalıyorum.
Ama nasıl bir şey durmadan konuşmak? Saatlerce konuşmaya
değecek bunca şey bulmak? Bunun karşıdaki için de dinlemeye değer olduğunu
varsaymak?
Karşıdaki?
Çok konuşan için muhatap, başkalarıyla değiştirilebilir
bir şey. Yerime herhangi biri, bir ayna, duvar, şişme bebek de olabilir. Bir
alışveriş, karşılıklı akış olmayışıyla ben doldurulacak bir kaptan ibaretim, bu
da maruz kaldığım gevezeliği burnum kapatılmış da ağzımdan içeri zorla akıtılır
gibi hissetmeme yol açıyor.
Arkadaşça bir tecavüz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder