Elimdeki
çeviriden:
Herkes
düşlemekte. Herkesin düşü kendi gerçeklik algısına dayanıyor. Bu bireysel düş
içinde birçok karakter –aile bireyleri, arkadaşlar, sevgililer- ve bunların her
birimize göre kendine özgü özellikleri var. Bizde duygusal bir etki
oluşturuyorlar, biz de her birine farklı bir şekilde tepki veriyoruz. Fakat
onları nasıl algılamayı diliyorsak o
şekilde tepki veriyoruz, tepkimiz kendileri nasıl ise ona değil. Kendi
filmimizde kurgulaştırılmış karakterler olmaları dışında kim olduklarını nasıl
bilebiliriz? Hayat, film, düş; tüm bunların yapım ve yönetimi düşçü tarafından
gerçekleştiriliyor. Sevdiğiniz bir arkadaşınızın filmine girin bakın. Kendi
filminizde de yer alan birçok karakter göreceksiniz ama farklı görünecek,
farklı da bir duygusal tepki yaratacaklar. Diyalog başka olacak ve önemli
dramatik sahneler de beklediğiniz gibi gelişmeyecek. Babanızın filmine girin, kız
kardeşinizin, eşinizin; her birinde değişik bir öykü bulacaksınız. Onların
filminde canlandırdığınız karakter istediğiniz gibi cana yakın ya da sandığınız
gibi sönük olmayabilecek. Rolünüzün öykü akışında çok önemli olmadığını ya da
tersine, abartılı bir önem atfedildiğini göreceksiniz. Başka bir deyişle,
etrafınızdakilerin düşlerinde kendinizi tanıyamayabileceksiniz.
Herkes
yaşamını benzersiz bir biçimde düşler. Başkalarının düşlerinin tıpkı
kendimizinki gibi olduğunu varsayarız ama değildir. Önemli olan, gerçekliği
yorumlama biçimlerini onaylamasak bile başkalarının düşleme biçimine saygı
göstermektir. Başka birini yaşamı bizim gördüğümüz gibi görmeye zorlayamayız.
Bütün yorumların aynı olmasını bekleyemezdik, bunu dilememeliyiz de. Her sabah
yastıkta başımızı çevirip sevdiğimiz kişiyi ilk kez görür gibi görme şansımız
var. Tıpkı varsayımların, önyargıların ötesinde algılanmak istediğimiz gibi,
başkalarının da eşsiz niteliklerini bizi yeni baştan etkilemeye bırakabiliriz…
hiçbir şey beklemeden ve onları oldukları gibi kabul ederek.
Karşılaştığım
herkes, kendini düşleme biçimine bağlı olarak beni farklı bir şekilde görür.
Başkalarının bana ilişkin görüşleri kim olduğumla pek az ilgilidir. Onlarınki
gibi benim hakikatim de tanımlanması olanaksız bir şeydir. Küçük bir çocukken
ağabeyimin cenaze töreni gösterisini izler, kendilerinden beklenen rolleri
canlandıranları dinlerken tüm o konuşmaların, tavırların mükemmel hakikatlerini
sakladığını fark etmiştim. Başka birine ilişkin imgemiz genelde bir bakışta
oluşur ve nadiren değişir. Aynını kendimizle de yapar, kendimizi bir yere
oturtur, sonra da buna uygun yaşamak için çabalarız. Her gün, maskeli baloya gider
gibi giyinir kuşanır, kurusıkı atışımızı boynumuza dolar, inançlarımızı
kolumuza takarız. Rol yaptığımızı gördüğümüzde değişebiliriz. Sözlerin altında
olup biteni görmeye başlayabilir, kendimizi otomatik tepkilerden kurtararak
hakiki bir biçimde karşılık verebiliriz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder