11 Ağustos 2014 Pazartesi

SEYİR

Geride yürek ağırlığı bırakan bir seçimin ardından epeydir evirip çevirdiğim konuya ek bir bagajla döndüm: Düşünmekten çok beni serinkanlılıkla düşünmekten alıkoyan duygusal bir düğüm oluşla.

Konu seyirdi. Anında seyircilik çağrışımına ve buna yüklenen olumsuz anlamlara kayan, benimse bunların dışında iyi bir zemin olarak tasavvur edip deneyimlediğim şey.

Gaz ile frende ara pedal: Debriyaj.

İki düzlemde. Verili bir olgu ve bu olguyla benim nasıl ilişkilendiğimde gözlem.

Olayların tezahüründen çok dinamiklerine eğilmek.

Etiketlerin, el altındaki kısa yolların ötesine geçmek. Refleks eylemden geri çekilmek ve durmak. Anlatıla gelen hikayeyi bir yana bırakıp alan açmak ve anlaşılacak başka ne var, bakmak. Çünkü çoğunlukla yaptığımız bu değil mi? Bir olguyu kendimize (koşullarımız, koşullanmalarımız, eğilimlerimiz, korku ve arzularımıza) göre öyküleştirip bu hikayeyi de önce gerçek, hemen ardından doğru ve (tek sesli bir varlıksak) tek doğru yapmıyor, olgu ve onun karşıtları/yandaşlarıyla ilişkimizi bu hikaye-gerçeğin merceğinden kurmuyor muyuz?

Seyir, bok lafını duyar duymaz burnumu kapayıp yüzümü öte yana çevirmeden bokböceğine VE burnunu refleksle kapayıp yüzünü öte yana çeviren kendime bakmak. Görmek için bakmak.

Sınırları, basıldıkça harekete geçen tepki düğmelerimle çizili görüş, kavrayış alanımı genişletmek, derinleştirmek için. Daha özgür olmak, harekete geçeceksem oradan geçmek için.

*
Sıcak fazla geldi. Defteri kapayıp suya girdim. Dalıp, ısınan kafam serinlerken dipten gittim. Sonra sakinleşen zihin ve onun rahat bıraktığı bedenle adaya yüzdüm. Açıklarda su yüzünde bir şey görüş alanıma girdi. Ağzı açık iri bir balık kafası? Yarı gövdesine kadar çıkmış açık gagalı bir deniz kuşu? Henüz seçemediğim yanı yaralı, çürümüş bir leş görme beklentisiyle gerildiğimi hissettim. Yan tarafıma alarak yaklaştım. Belki de bir karton kutunun köşesidir? Mesafe ve ışığın vuruşu değiştikçe olasılıklar çeşitleniyor, bunlara vereceğim tepkilerin öngörüsüne göre bedenim gerilip gevşiyordu.

Sonunda, köşesinden açılıp kağıttan bir kayık gibi sürüklenmekte olan solmuş bir cips ambalajı olduğu ortaya çıktı.

Güldüm.

“Böyle işliyor işte. Olayın kendisine bile gerek yok. Ona yorulan ve alelusul devreyi kapatan imler yeterli.”

*
Olgudan (cips ambalajı) uzaklaşıp imlerine ve bunlara verdiğin tepkilere gömülürken düşünce duyguyu, duygu düşünceyi doğuruyor ve pekiştiriyor. Ortaya çıkan pekliğe de gerçek diyorsun.

Seyir, bu çevrimin elinde kukla olmaktan çıkmak için de.


(Bu kadar değil. Sanıyorum devam edeceğim.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder