12 Ağustos 2014 Salı

ERDOĞAN İLE LAO TZU

Onu belki insanlığın kolektif bilgeliğinin et-kemiğe büründürülmüş hali olarak değil de gerçekten yaşamış ve Yol ve Erdem (Tao te ching) kitabını miras bırakmış kişi olarak bugüne buyur ediyorum. 27 yüzyıl sonraya. Eriştiği derinlikte zaman ne de olsa hiçbir şey. Yeni, güncel, çağdışı gibi nirengileriyle zaman, yüzeyden seke seke giden bizlerin tartısı.

Kıyıdaki kahveden ahşap sandalyelerin en rahat görünenini alıp sıkı sıkı kenetlenmiş dut ağacı ile jakarandanın gölgeliğine çekiyorum.

Usul adımlarıyla ayaklarını açıkta bırakan beyaz entarisi içinde ince-uzun, geliyor, oturuyor. Çenesinden epey aşağı uzanan yumuşak sakalı batı yelinde hafifçe dalgalanıyor. Çekik gözleri aralık.

Tek başına varlığı, gömülüp debelendiğimiz bütün karmaşaların ötesine işaret ediyor. Şeylerin özüne dokunan, derin, çok derin bir kavrayışın olabilirliğine.

Yanına oturduğum an nefesim derinleşmeye başlıyor. Zihnim karmakarış, atlayıp sıçrayan, birbirini bastıra kışkırta çalkalanan düşüncelerden boşalıyor. Sessiz ve engin, sıfırdan bakmaya hazır.

Erdoğan’ın bağırıp çağıran, karanlık bakışlı görüntüsünü sesi kapatılmış bir televizyon ekranında önümüze getiriyorum.

Bize fevkalade güncel gelen, tehlike ve ivedi korunma güdülerimizi ateşleyen, karşıtlarında infial, yandaşlarında hayranlık uyandıran, kiminin kahramanı kiminin kabusu bu figürde bilgemiz için yeni, şaşırtıcı, telaş uyandırıcı hiçbir şey yok. Bileşenleri sürekli değişim içinde birbirinin yerini alan bir güçler oyununun şu an sahnedeki figüründen ibaret.

Hiçbir şey demeden, bak, diyor. İyi bak.

Ve söyletiyor:

Hasmına hakkını vermene, oynadığı rolü takdir etmene neden işaret ettiğimi görüyor musun?

Benzerlerin senin zaten kabul edip benimsediğin yanını yankılar. Onlardan aldığın, hoş gelen onaylanma. Sana yeni bir şey öğreten hasmındır.

Sahiplenmediğin, ittiğin, şiddetle inkar ettiğin yanlarınla onun tuttuğu aynada yüzleştiğinde karşıtlığın da nasıl başlayıp keskinleştiğini göreceksin.

Hiç senin gibi görünmüyor, doğru. Ama bu, dalgalı yüzeyi, yer yer dökük sırı, küflü kenarlarıyla görüntüyü eğip büken, kıran, içini dışına çeviren bir ayna. Sana yüzeyi değil, karanlıklarını gösteriyor.

Yansıyanları onda, sadece onda gördüğün sürece kendi karanlığını onda aklıyor, kendini ve benzerlerini aklaştıkça aklaşan kaşıklar gibi kenara diziyorsun.

Kutuplaştırıyor, nefret tohumları saçıyor diyerek “haklı” öfkende şahlanırken senin de onun aynasını doldurduğunu görüyor musun?

Görecek misin?

Yoksa “Önce o başladı!” diyen çocuklar gibi, ancak çocukların ve büyüyememişlerin inanacağı bir masumiyet perdesinin arkasına sığınmaya devam mı edeceksin?

Tekerine çomak sokulmasından kimse haz etmez. Ama çomak bir kez oradaysa dur ve bak.

Etkinin ve tepkinin, nedenlerle sonuçların zincirini önüne ser. Geriye doğru izle. Sorgula. Aydınlat.

Hasmın olarak ortaya çıkan, her şey güllük gülistanlıkken gökten inmiş bir felaket, bir savunma zafiyeti mi?

“Farklılıklara tahammülü yok, kendine benzemeyeni yok bilmeye, yok etmeye, toplumu kafasına göre biçimlendirmeye kalkıyor!”

Öyle mi? Ya sen? Acaba, belki, ya ötesi demeden tartışmasızca asil, yüce olduğuna inandığın nedenlerle aynının tam ters yönde yapılmış olmasını onaylıyor olabilir misin?

Hasmında (incelmişlik-kaba sabalık farkı gözetmeden) kendi ayna tersini gördüğün an neyin nasıl yapılıp yapılmayacağı da aydınlanmaya başlamıyor mu?

Evet, seni kabuğundan çıkaran, yontan, karşıtlık. Kayıtsızlıktan uyandıran, rahata ermek için mücadeleye çeken, mücadele ederken geçmişindeki onaylarınla, kabullerinle bugünün hazırlanmasındaki rolünü sorgulatan, daha iyi bir ortak yaşam için neyin farklı yapılması gerektiğine ışık tutan o.

*
Rüzgar dönmüş, yanımdaki tahta sandalye boş.

Lao Tzu ne vakit kalkmış da geldiği zaman dışılığa yeniden karışmış?



Acele karar vermeyin, yoksa sizin de herkesten bir farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir parçasına bakıp tamamı hakkında hüküm vermekten kaçının. Hüküm aklın durması halidir. Bir hükme vardığınızda akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişimi durdurur. Buna rağmen akıl insanı daima hükme zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak tehlikelidir, insanı huzursuz eder. Oysa yolculuk asla sona ermez. Bir yol biterken yenisi başlar, bir kapı kapanırken başkası açılır. Bir hedefe ulaşırsınız, daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder