Onu belki insanlığın kolektif bilgeliğinin et-kemiğe
büründürülmüş hali olarak değil de gerçekten yaşamış ve Yol ve Erdem (Tao te ching) kitabını miras bırakmış kişi olarak
bugüne buyur ediyorum. 27 yüzyıl sonraya. Eriştiği derinlikte zaman ne de olsa
hiçbir şey. Yeni, güncel, çağdışı gibi nirengileriyle zaman, yüzeyden seke seke
giden bizlerin tartısı.
Kıyıdaki kahveden ahşap sandalyelerin en rahat görünenini
alıp sıkı sıkı kenetlenmiş dut ağacı ile jakarandanın gölgeliğine çekiyorum.
Usul adımlarıyla ayaklarını açıkta bırakan beyaz entarisi
içinde ince-uzun, geliyor, oturuyor. Çenesinden epey aşağı uzanan yumuşak
sakalı batı yelinde hafifçe dalgalanıyor. Çekik gözleri aralık.
Tek başına varlığı, gömülüp debelendiğimiz bütün
karmaşaların ötesine işaret ediyor. Şeylerin özüne dokunan, derin, çok derin
bir kavrayışın olabilirliğine.
Yanına oturduğum an nefesim derinleşmeye başlıyor. Zihnim
karmakarış, atlayıp sıçrayan, birbirini bastıra kışkırta çalkalanan
düşüncelerden boşalıyor. Sessiz ve engin, sıfırdan bakmaya hazır.
Erdoğan’ın bağırıp çağıran, karanlık bakışlı görüntüsünü
sesi kapatılmış bir televizyon ekranında önümüze getiriyorum.
Bize fevkalade güncel gelen, tehlike ve ivedi korunma
güdülerimizi ateşleyen, karşıtlarında infial, yandaşlarında hayranlık
uyandıran, kiminin kahramanı kiminin kabusu bu figürde bilgemiz için yeni,
şaşırtıcı, telaş uyandırıcı hiçbir şey yok. Bileşenleri sürekli değişim içinde
birbirinin yerini alan bir güçler oyununun şu an sahnedeki figüründen ibaret.
Hiçbir şey demeden, bak,
diyor. İyi bak.
Ve söyletiyor:
Hasmına hakkını vermene, oynadığı rolü takdir etmene
neden işaret ettiğimi görüyor musun?
Benzerlerin senin zaten kabul edip benimsediğin yanını
yankılar. Onlardan aldığın, hoş gelen onaylanma. Sana yeni bir şey öğreten
hasmındır.
Sahiplenmediğin, ittiğin, şiddetle inkar ettiğin
yanlarınla onun tuttuğu aynada yüzleştiğinde karşıtlığın da nasıl başlayıp
keskinleştiğini göreceksin.
Hiç senin gibi görünmüyor, doğru. Ama bu, dalgalı yüzeyi,
yer yer dökük sırı, küflü kenarlarıyla görüntüyü eğip büken, kıran, içini
dışına çeviren bir ayna. Sana yüzeyi değil, karanlıklarını gösteriyor.
Yansıyanları onda, sadece onda gördüğün sürece kendi
karanlığını onda aklıyor, kendini ve benzerlerini aklaştıkça aklaşan kaşıklar
gibi kenara diziyorsun.
Kutuplaştırıyor, nefret tohumları saçıyor diyerek “haklı”
öfkende şahlanırken senin de onun aynasını doldurduğunu görüyor musun?
Görecek misin?
Yoksa “Önce o başladı!” diyen çocuklar gibi, ancak
çocukların ve büyüyememişlerin inanacağı bir masumiyet perdesinin arkasına
sığınmaya devam mı edeceksin?
Tekerine çomak sokulmasından kimse haz etmez. Ama çomak
bir kez oradaysa dur ve bak.
Etkinin ve tepkinin, nedenlerle sonuçların zincirini
önüne ser. Geriye doğru izle. Sorgula. Aydınlat.
Hasmın olarak ortaya çıkan, her şey güllük gülistanlıkken
gökten inmiş bir felaket, bir savunma zafiyeti mi?
“Farklılıklara tahammülü yok, kendine benzemeyeni yok
bilmeye, yok etmeye, toplumu kafasına göre biçimlendirmeye kalkıyor!”
Öyle mi? Ya sen? Acaba, belki, ya ötesi demeden
tartışmasızca asil, yüce olduğuna inandığın nedenlerle aynının tam ters yönde
yapılmış olmasını onaylıyor olabilir misin?
Hasmında (incelmişlik-kaba sabalık farkı gözetmeden)
kendi ayna tersini gördüğün an neyin nasıl yapılıp yapılmayacağı da
aydınlanmaya başlamıyor mu?
Evet, seni kabuğundan çıkaran, yontan, karşıtlık.
Kayıtsızlıktan uyandıran, rahata ermek için mücadeleye çeken, mücadele ederken
geçmişindeki onaylarınla, kabullerinle bugünün hazırlanmasındaki rolünü
sorgulatan, daha iyi bir ortak yaşam için neyin farklı yapılması gerektiğine
ışık tutan o.
*
Rüzgar dönmüş, yanımdaki tahta sandalye boş.
Lao Tzu ne vakit kalkmış da geldiği zaman dışılığa
yeniden karışmış?
Acele
karar vermeyin, yoksa sizin de herkesten bir farkınız kalmaz. Hayatın küçük bir
parçasına bakıp tamamı hakkında hüküm vermekten kaçının. Hüküm aklın durması
halidir. Bir hükme vardığınızda akıl düşünmeyi, dolayısıyla gelişimi durdurur.
Buna rağmen akıl insanı daima hükme zorlar. Çünkü gelişme halinde olmak
tehlikelidir, insanı huzursuz eder. Oysa yolculuk asla sona ermez. Bir yol
biterken yenisi başlar, bir kapı kapanırken başkası açılır. Bir hedefe
ulaşırsınız, daha yüksek bir hedefin hemen oracıkta olduğunu görürsünüz.