Berkin öldü.
Haberi okudum. Sonra fotografı gördüm. Gördüm. Başka her
şey sustu. Acıya dokundum. Dolaysız, derin. Saf.
Yüzeye çıktı, kalabalığa karıştı. Öfkeye. Kendini çoğaltma
zorlanımına. Haberlerden, heyecan ve
gazdan soluk soluğa olay yerlerinden aktaran muhabirlerden kendimi alamaz
oldum. Yükselen seslerden. Tırmanan tepkiden. Karşı karşıya gelen iki güç. Halk
ve polis. Aynı olgunun sonu gelmez tekrarı ama her bakışta, uzattıkça kendini
pekiştirdi. Ağırlık, ivme kazandı. Geri kalan her şeyi içine aldı, farklılaşan, sorgulayan, daha etraflı bir anlayış kazanmaya çalışan diğer seslerimin üzerine zorbaca bir haklılık iddiasıyla yürüdü.
Kendinden başka hiçbir şeye tahammülü yoktu artık.
Selden geri çekilmeye yeltenen aklımı küçümsemeyle bir
kenara ittim. Sırası değil şimdi!
Tek ses, tek nefes olma vakti! Tarafını seç! “Biz,” değil
mi?
Elbette! Düşünme değil, eylem zamanı.
E-motion.
Kabına sığamama.
Çağıldama.
Kulağının, yüreğinin başka her şeye kapanması. Sadece
kendi yankısını duyma arzusu.
Mutlaklaşarak karşı karşıya gelen iki güç. Siyah ve beyaz.
Ben? Elbette beyazdan yanayım. Beyazım!
Karaladıkça, nefrete dönüşen öfkem kalabalıkla çoğaldıkça daha da
beyazlaşıyorum. Ötekileri soysuzlaştırdıkça soylulaşıyorum.
Fotograf artık uzakta. Fünyeymiş o. Bomba patladı.
Sisyphos’un kütlesi bir kez daha yuvarlanıyor.
.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder