Edindiğim ve bunlar üzerinde irili ufaklı oynamalarla kişiselleştirdiğim, sonra da etim tırnağımmış gibi benim bilip savunduğum düşünceler, kanaat ve tasavvurlar bollaşıp üzerimden döküldükçe görüşsüzleşiyorum.
Geldiğim yer görüşü varoluşla bir tutmak olduğu için bu da hiçleşmek gibi geliyor. Çıplaklığımdan ürküyor, insan içindeyken utanıyorum.
Oysa ne rahattı kendini edindiklerinle bir bilmek, topluluğa öyle sunmak.
Özü sözü bir. Görüşleri sağlam, yürekli. Paraşütle atlayıp daha önce atlamışların havada oluşturduğu peteğe katılıverir gibi cemaatin parçası olmak, onu beslemek, onunla beslenmek.
Şu hayatta, şu dünyada cismin kadar su taşıracak yer tuttuğunun ispatı.
Vay canına, sahiden varolduğunun. Yüzer gezer, ipe sapa gelmez bir zihinle onun kaptanlığında bir taka değil, kaya gibi, çınar gibi bir öngörülürlük anıtı olduğunun.
Japonya’yı felaketler mi sarstı, doğuda yine tabutlar dolusu şehit mi verildi, Oslo’da manyağın biri onlarca insan mı katletti, ne hoş, ne kendi kendini doğrulayıcı şeydi meydanlara (bunlar artık kahve mi olur, Facebook, otobüs durakları, eş dost meclisleri mi) atılıp fikirleri sular gibi akıtmak, paylaşıldıkça pekişmek, paylaşılmadıkça da savunmayla güçlenmek.
Aynı kanıda olmayanlara kendinden bile saklayarak hafiften burun kıvırırken hemfikir olanlarla sırf görüş değil, bir tutulduğu mevcudiyet de bir kez daha onaylanınca iyi bir yemekten kalkar gibi doygunlaşmak, yatışmak.
Felaketler bahane, ortak sevinçler de. Aslolan o iç kemirici varoluş kaygısına merhem bulmak. Merhemin de görüşler, düşüncelerle sağlanan ortaklaşalıktan iyisi yok –muş. Görüşler bollaşan giysiler gibi üzerimden akarken beni çıplaklaştıranın sadece bu değil, asıl, ceplerini dolduran yanılsamalar olduğunu hissediyorum.
Amy Winehouse gencecik yaşında evinde ölü bulunmuş. Ve benim bu konuda Facebook’ta söyleyebileceğim hiçbir şey yok.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder