Dr Peter Attia ve kitabı Outlive ile bir podcast’ta karşılaştım. Şu sıralar ilgimi çok çeken (ve hekimlerin de yönlendirmesiyle bazı şeyleri hayatıma geçirdikçe semeresini aldığım) sağlıklı yaşam konusunda aklıma yatan, şevkimi artıracak şeyler söylüyordu.
Sağlıklı yaşam her tarafa çekiştirilebilecek,
sihirli formül arayışında olanlardan uzun soluklu koşulara hazır olanlara,
ezberlerine sakız arayanlardan karşısındaki malzemeye temiz bir sayfa açana
bazen zıt kutupları bir araya getirebilen çok genel bir kavram. Çoğunlukla medyada
köşe tutan ünlü/adı sanı duyulmamış kişilerin sunduğu bilgi parçalarına, zaman
içinde kulak doldurmuş ilkelere, varsayımlara dayanan bir alıcıyı da akla
getiriyor. Tıp ve hayatın kendisi gibi devasa bir karmaşıklıkta alanlarda veya
bilimsel/bilgesel bir dayanağı olmadığında insanın mantar toplamak için daldığı
ormanda yolunu kaybedip birileri tarafından bulunana kadar hayatta kalmak için yediği mantarlardan
zehirlenmesi işten değil. Ben bütün bu donanımdan uzaklığımla sezgisel bir yol
tuttuğumu fark ediyorum: Belli bir disiplindeki bilgiyi çürütebilecek kadar
konuya hakim olmadığıma göre odağımı bilgiden önce bilgi edinmeye çeviriyorum.
Temel bir okuryazarlığa ulaşmada beni bekleyen tuzakları ayırt etmeye. Bir şey
aklına çok mu yattı, hemen hükme varma. Sen yapamayacağına göre buna eleştirel
bir bakış getirenlere de kulak ver ve üzerindeki etkiyi dengele. Kafanı nelerle
besleyeceğine dikkat et. Podcast’ler derya gibi bir girdi kaynağı. Seçici ol.
Konuklarının nitelikleri önemli bir nokta. Bir süre sonra kalburum baştakine
göre incelirken ben de bir yandan şevkimi koruyup bir yandan akıntıya kapılıp
gitmeme arasındaki dengeyi kendimce tutturmaya başladım.
Peter Attia ile yolun işte bu noktasında karşılaştım.
Uzun söyleşisini dinledim, kitabını okudum. Kafamda pek çok ampul yandı. Outlive
New York Times çoksatarı olup çıktığında göre söylediklerinin göbeğimi
hoplatmasında yalnız değilim. (Türkçe’ye çevrilmesinin de çok sürmeyeceğini
tahmin ediyorum.)
*
Attia, uzun, dolambaçlı bir yoldan geçmiş. Uygulamalı
matematik ve mühendislik okuduktan sonra tıpta karar kılmış. Kanser
operasyonlarında uzman bir cerrah olmuş. Spor, hayatının leitmotifi. Önce boks,
sonra açık denizde uzun mesafe yüzücülüğü, bisiklet, derken araba yarışları. Ve
her zaman egzersiz. Başladığının dibine kadar giden bir mükemmeliyetçi. Bunun
ve hırsının (sözcüğün en olumludan en olumsuza bütün anlamlarıyla) altındaki
ruhsal şeytanlarıyla uzun ve sancılı bir zamanın ardından yüzleşmesi kitabının
tepe noktası olan son bölümünü (Duygusal Sağlık) beslemiş.
Yani karşımızda (insani zaaflardan elbette tümüyle
arındıramayacağımız) geniş bir ufuk ve tezlerinde hassasiyet peşinde titiz bir profesyonel
var. Söyledikleri spesifik hususlarda eleştirilebilir, çürütülebilir ama genel
olarak işaret ettiği vizyonu hafife almak herhalde haksızlık olur.
*
Outlive, öngördüğü üçüncü bir tıp anlayışını
zemin alıyor: Tıp 3.0. İlk versiyon, Hipokrat’la başlayan ve modern öncesi
tıbba kadar uzanan dönem. İkincisi, enfeksiyon hastalıkları ve travmaya karşı
bize bir şans verecek kadar gelişmiş, ancak Cehennemin Dört Atlısı (kardiyovasküler
hastalıklar, kanser, nörodejeneratif hastalıklar ve diyabet) dediği birincil ölüm nedeni kronik
hastalıklar karşısında savunduğu yaklaşım ile bir arpa boyu yol gidebilmiş
güncel tıp.
Tıp 3.0, Attia’nın (ve bunda yalnız değil) tıbbın bundan
sonrasından beklediği: İnsan ömrü kadar yaşam kalitesinin de hedef alınması.
Önleyiciden bir adım ilerisi, proaktif bir yaklaşım.
Bunda risk tanımı ve değerlendirmesi en büyük rolü
oynuyor. (Matematik ve metodoloji eğitimi ile Attia, tıbba ara verdiği bir
dönem risk analisti olarak çalışmış -2008’deki büyük krizin geleceğini büyük
bir Amerikan bankasına 2007’de bildirmiş.) Bazen risk almamak için hiçbir şey
yapmamak felakete davetiye çıkarmaktır diyor. Daha kötüsü, risk penceresini 10
yılla sınırlamak. Oysa ne kadar erken başlansa ve isabeti giderek artan
ölçümlerle bir insanı 10 yıl değil, gelecek onyıllarda bekleyen tehlikeler
bugünden ortaya konabilse yılanların başı o kadar erkenden ve başarıyla ezilebilir.
İleri sürdüğü her şey gibi bunu da bol örnek ve meta araştırmalarla
destekliyor.
“Sigara örneğini düşünün. A, 10 yıl içinde korkulacak bir
şey yok, azaltsan iyi olur ama sağlığın yerinde demek mi yoksa” perşembenin
gelişini çarşambadan görüp buna göre davranmak mı? Sigara konusunda tavır
kesinleşmiş olsa da 2 kere 2’nin 4 ettiği göz çıkaracak kadar ortada olan
diyabet konusunda hala yılda bir kez ölçülen kan şekeri ve 110 değil de 108
çıktığında egzersiz, yemek gibi anlam ifade etmeyecek kadar genel tavsiyelerle
aynı deve kuşluğunun sürmesi. (Bir zamanların siyah beyaz ve doktor kullanıcılı
sigara reklamlarına bugün nasıl bakıyorsak yakın olmasını umduğum bir gelecekte
şekere öyle bakacağız anlaşılan.)
*
Metabolik sağlık Attia’nın da odağı. İlaçlara yüklenmeden
(ama gerektiğinde de kaçınmadan) yaşam biçimi değişiklikleriyle sağlığı korumak
ya da geri kazanmak (ne kadar erken o kadar iyi ama hiçbir zaman da geç değil
düsturuyla) da öyle. Burada da beslenme ve egzersiz önemli yer tutuyor.
Attia, parlayıp sönerken birbirini yalanlayan moda
diyetleri bir kalemde bir yana atıyor. Kendi deyişiyle taktiklerin değil,
stratejinin peşinde çünkü. Bu da doğrudan sizin (hiçbir ortalamaya sığmayan)
bireyselliğinize, bünyenize, onun zaaf ve güçlü yanlarına dayanıyor. Amacınız
ne? 10-20-30 yıl sonra? Bunlara ulaşmanız için şimdi başlamanız gerekenler
neler? Kapasiteniz? Sınırlarınız?
Yani öyle günde 20 dakika jimnastik yap-havuç ye’den çok
çok daha etraflı bir bakış.
Kitabın beni en çok ilgilendiren egzersiz ve beslenme bölümlerine
böylece geldim. Ama her başlıktan birçok şey aldım, ezberlerim (yerine yeni bir
tanesi için malzeme konmadan!) zorlandı. Ve dediğim gibi, Duygusal Sağlık
bölümünde olmayan şapkamı çıkararak kitabı kapadım, işaret ettiklerini
bedenimle de öğrenme yoluna koyuldum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder