4 Nisan 2023 Salı

GÜNEŞİ PORTAKALLA ÖRTERKEN

Birini kafamda yerden yere çalarken düşüncenin keskinliğiyle kendim irkildim. Öfke yoktu içinde, incinme, içerleme. Duygu bakımından “kuruydu.” Safi ve seri düşünce. Düşerken tetiği çalıya takılmış bir makineli tüfek gibi sıralıyordum.

Ne oluyoruz? dedim. Soruyla beraber savunmaya geçen yanım diklendi:

Dediklerimin hangisi yanlış?!

Yok, diye kenara çekildim. Benim sorduğum merceğin önündeki değil, bu mercek ve arkasındaki. Yargının isabeti beni ilgilendirmiyor. Şu sarkastik dile, dayanılmaz doğruculuğa, yargılayıcılığa sen de bak. Memnun musun? Ben değilim. Güneşe tutulup odaklandığı yerde yangın çıkaran bu mercek belli bir hakimiyet, güç hissi verse de bana kendimi genel olarak fena halde kurumuş, daralmış, bütünden kopuk, çekildiği köşede pörsüyüp gitmeye eğilimli hissettiriyor. Getirdiği anlık tatminin bedeli fazla yüksek.

*

Üzerinde birleşilen yargılarda (şu seçim dönemi bunun olağanüstü bir örneği) ortak kabul görüp bellenmiş bir merceğin, hissiyatın dışına çıkmayagör, itiraz, avaz avaz bir protesto önce kendi içinden yükseliyor:

Ne yani, şimdi..

Yere göğe koyamadığımız kendi kafamız, duygularımız, tepkilerimiz farklı oluş, yaklaşım biçimlerinin önünde göze dayanıp güneşi örten iri bir portakal gibi.

Hani güneş daha büyüktü, al işte, kapadım gitti!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder