Yangı güzel bir terim. Yerini dolduruyor. İçindeki ateş ile enflamasyona denk bir karşılık.
Tanımı:
“Canlı dokunun her türlü canlı, cansız yabancı
etkene veya içsel/dışsal doku hasarına verdiği sellüler (hücresel), humoral
(sıvısal) ve vasküler (damarsal) bir seri vital yanıttır. İnflamasyon normalde
patolojik bir durum olmasına karşın, inflamatuar reaksiyon fizyolojik olarak
vücudun gösterdiği bir tepkidir.”
Yangılı/tepkisel zihin.
Karşı karşıya olduğu durum
boyunu aştığında kendi haline bırakılmış zihin ya boyun eğiyor ya da başa
çıkamadığı bir isyanla yangılı bir hale gelmeye başlıyor. Güçsüzlük, hayal
kırıklığı, engellenmişlik, öfke ya da bunların bir kısmı/hepsinin değişken bir
kokteyliyle tepkiselliği bileniyor. Katılaşıyor. Katarakt gibi görüşüne,
bakışına iniyor.
Her şeyin kendince özeti
olan iki üç çizgilik karikatürlere indirgediği tiplemelerini artık gerçeğin ta
kendisi biliyor.
Bunlara dokunulmasına
tıpkı iltihaplı bir doku gibi tepki gösteriyor. Durup bir daha bakma
çağrılarını, fısıltılarını kestirip atıyor.
Yangılı zihin, acısını
çektiği güdüklüğün, tıkanmışlığın mevcuttan ziyade kendi tepkiselliği olduğuna
uyanamıyor.
*
Belirtilerini biliyorum. Haklılığıma,
hissimin “doğru algıya” dayandığına inanç. Patladı patlayacak bir infial.
Keskin bir burun kıvırma eşliğinde gelen (“Şuna bir bak da sen söyle; haksız
mıyım?!”) kiniklik. Dünyaya cepte hazır yaftalar ardından bakış.
Düzeltmeye hiç
kalkışmıyorum. İçinden ıslah edilecek bir durum değil bu.
En fazla tepkinin fişini
çekip yola devam edebilirim.
Dikkatimi sivriltmediğim
şey kendiliğinden sönüyor. Neyse ki bunu öğrendim de yangılı zihin kendi
kendini körükleyerek beni eskisi gibi (kadar) olmadık yerlere sürüklemiyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder