Yerlere atılmış çöpleri toplaya bidonlara ata kıyıya
gelmiştim ki yanık bir çalıya takılıp şişe söne çırpınan beyaz plastik torba
dikkatimi çekti.
Düşündüm.
Karşılıklı kabul ve saygıya dayalı bir sistemde
davranışlarım sistemi korumaya yönelik olur. Örnekler ve yaptırımlarla buna
teşvik edilir, tersinden caydırılırım. Kendim yerine sistemi kollarım, bana da sistem
arka çıkar. Böylece, sözgelimi torpil bulup kuyruğu atlatmam, sıra bana
gelmeden başkalarının da benim önüme geçmeyeceğine güvenirim. Ayakta/hayatta
kalabilmek için kimseyi itip kakmam, ucunun dönüp dolaşıp bana dokunacağını
bilir, kendime istisnalar yaratmak için sistemi kıyı köşesinden kemirip kevgire/nalıncı
keserine çevirmeye kalkışmam. “Hadi abi, bu seferlik” gevşetmelerinin sonunun,
termitlerin yediği bir kütük misali, adabından başlayıp hukukuna, adalet
anlayışına dek bütün bir yapıyı çürüteceğinin farkında yaşar, davranırım.
Aslında ne kadar daha kolay böyle bir ortak kabulde
yaşamak. Alternatifine (ayakta kalmak için eze çiğneye etrafla tepişirken
bütünlük, ortaklaşalık algısına hiç şans vermeyen şu gürültülü, kaba saba,
sinsi, kirletici, güzelleşemeyen, dinginleşemeyen var kalma biçimine) kıyasla ne
kadar daha az enerji, sürtüşme, incinme, yıpranma demek.
Şu beyaz torbayı hiç düşünmeden savurup atan kişi tipi, iliklerine
işlemiş duyarsızlıkla işin kolayına kaçtığını sanırken gerçekte nasıl bir
yokuşa sürüyor kendini, bok çukuruna yuvarlıyor..
Beyaz torbaya, onu atana ve bunlarla birlikte yaşayan
kendime içim sızlarken düşünmeye devam ettim.
Ama herkesin doğruluktan uzaklaşıp eğrilerek oluşturduğu
bu tuhaf, rahatsız denge süre giderken sen doğrulduğunda bütün bir eğri yapının
altında kalmaktan korkarsın. Tek başına kalmaktan. Çiğnenmekten. Uzun vadede
evet, delinmemiş kurallarla yaşamak elbette daha kolay ama insanların önce ve sadece
kendilerini ve kendilerinden bildiklerini düşünmeyeceği kadar güvenini
kazanacak böyle bir sistemi tesis etmek? Buradan bakıldığında o kadar uzak
görünüyor ki. O vakte kadar da çiğnenme korkusu meşru.
Böyle bir “Ben kendimi kurtarayım da”
anlayışı/kurnazlığının bizde bireycilikle uzaktan yakından alakası olmadığı
gibi tam tersine sürü dürtüsüyle birlikte olması yangına körükle gidiyor. Bireyler değil, kabileler halinde itişip
dürtüşüyoruz. Öte yandan, bireyleşmenin olamadığı bir yerde bir de sistemsizlik daha
da kıyıcı bir hale gelecekken belki de bu (ailevi, ideolojik, kültürel, dinsel)
kabileleşme, kimsenin kimseye ilişmediği yansız bir düzene sorunlu da olsa
ikame sunuyor.
Sana da, kafileler halinde gelip yaygılarını serdikleri
gibi arabalarının sonuna kadar açtıkları teyplerinden oyun havaları sıcağa
saldırırken debelene yuvarlana pislete gününü gün edenlerin saçtığı çöplerden
devede kulakçıklar toplamak kalıyor.
😢 çözümü illa var...tez zamanda inşallah
YanıtlaSil