24 Temmuz 2017 Pazartesi

TAKILIP KALMIŞ

Yerlere atılmış çöpleri toplaya bidonlara ata kıyıya gelmiştim ki yanık bir çalıya takılıp şişe söne çırpınan beyaz plastik torba dikkatimi çekti.

Düşündüm.

Karşılıklı kabul ve saygıya dayalı bir sistemde davranışlarım sistemi korumaya yönelik olur. Örnekler ve yaptırımlarla buna teşvik edilir, tersinden caydırılırım. Kendim yerine sistemi kollarım, bana da sistem arka çıkar. Böylece, sözgelimi torpil bulup kuyruğu atlatmam, sıra bana gelmeden başkalarının da benim önüme geçmeyeceğine güvenirim. Ayakta/hayatta kalabilmek için kimseyi itip kakmam, ucunun dönüp dolaşıp bana dokunacağını bilir, kendime istisnalar yaratmak için sistemi kıyı köşesinden kemirip kevgire/nalıncı keserine çevirmeye kalkışmam. “Hadi abi, bu seferlik” gevşetmelerinin sonunun, termitlerin yediği bir kütük misali, adabından başlayıp hukukuna, adalet anlayışına dek bütün bir yapıyı çürüteceğinin farkında yaşar, davranırım.

Aslında ne kadar daha kolay böyle bir ortak kabulde yaşamak. Alternatifine (ayakta kalmak için eze çiğneye etrafla tepişirken bütünlük, ortaklaşalık algısına hiç şans vermeyen şu gürültülü, kaba saba, sinsi, kirletici, güzelleşemeyen, dinginleşemeyen var kalma biçimine) kıyasla ne kadar daha az enerji, sürtüşme, incinme, yıpranma demek.

Şu beyaz torbayı hiç düşünmeden savurup atan kişi tipi, iliklerine işlemiş duyarsızlıkla işin kolayına kaçtığını sanırken gerçekte nasıl bir yokuşa sürüyor kendini, bok çukuruna yuvarlıyor..

Beyaz torbaya, onu atana ve bunlarla birlikte yaşayan kendime içim sızlarken düşünmeye devam ettim.

Ama herkesin doğruluktan uzaklaşıp eğrilerek oluşturduğu bu tuhaf, rahatsız denge süre giderken sen doğrulduğunda bütün bir eğri yapının altında kalmaktan korkarsın. Tek başına kalmaktan. Çiğnenmekten. Uzun vadede evet, delinmemiş kurallarla yaşamak elbette daha kolay ama insanların önce ve sadece kendilerini ve kendilerinden bildiklerini düşünmeyeceği kadar güvenini kazanacak böyle bir sistemi tesis etmek? Buradan bakıldığında o kadar uzak görünüyor ki. O vakte kadar da çiğnenme korkusu meşru.

Böyle bir “Ben kendimi kurtarayım da” anlayışı/kurnazlığının bizde bireycilikle uzaktan yakından alakası olmadığı gibi tam tersine sürü dürtüsüyle birlikte olması yangına körükle gidiyor.  Bireyler değil, kabileler halinde itişip dürtüşüyoruz. Öte yandan, bireyleşmenin olamadığı bir yerde bir de sistemsizlik daha da kıyıcı bir hale gelecekken belki de bu (ailevi, ideolojik, kültürel, dinsel) kabileleşme, kimsenin kimseye ilişmediği yansız bir düzene sorunlu da olsa ikame sunuyor.


Sana da, kafileler halinde gelip yaygılarını serdikleri gibi arabalarının sonuna kadar açtıkları teyplerinden oyun havaları sıcağa saldırırken debelene yuvarlana pislete gününü gün edenlerin saçtığı çöplerden devede kulakçıklar toplamak kalıyor.

1 yorum: